Antik Çağ’ın En Azametli Önderlerinden Büyük İskender’in Hayatı
Yazar: Doç. Dr. Eren Karakoç
Düzenleme: Taha Berk Arslan
Giriş
Antikçağ’ın En Azametli Fatihi; Caesar, Attila, Sultan Mehmet ve Ulu Önder Atatürk gibi sonraki büyük komutanların öykündükleri Büyük İskender’in inanılmaz yaşam hikayesini anlatacağım…
İç savaşlar ile birbirini yiyen şehir devletlerinden oluşan Yunanistan’ın kuzeyindeki Makedonya’da, güçlü kral II. Philip (MÖ. 359-336) hüküm sürmekteydi. Yunan kültüründe yetişmesine rağmen Makedon geleneklerini de koruyan Philip, hemen kuzeydeki büyük savaşçılar olan İskit Türklerinden savaşmayı ve orduları yönetmeyi de öğrenmişti. Bunun için İskit Hakanı Athan (Yunan söylenişi Atheas) ile anlaşan Philip, Yunan düzenine sahip Makedon ordularına İskitlerden öğrendiği zırhlı ve uzun mızraklı süvari birliklerini de katmıştır. Ayrıca ağır zırhlı piyadelere daha uzun mızraklar, Yunan tarzında ağır ve büyük kalkanlarının yerine küçük kalkanlar kullandırtmıştır.
Philip, devletinin bölgede hâkim bir güç olması için kuzeyde İskitler gibi tehdit edici bir gücün olmamasını istiyordu. Bu sebeple önce diğer boy beyleri ile Athan’ın arasını açmış, sonrasında ise onu bozguna uğratarak bölünmüş İskitleri kuzeydoğuya sürmüştür (MÖ. 339). Ardından Yunanistan’a dönerek ve bölgedeki şehir devletlerini birbirine düşürerek Yunanistan’daki birçok şehri hakimiyet altına almıştır. Yunanistan’daki politik üstünlüğünü sağlayan II. Philip, şehirlerdeki yönetimlere saygı göstermekle birlikte, MÖ. 337 yılında Korint şehrinde yapılan toplantıda, Perslere karşı bir Hellen Birliği oluşturmuştur.
Toplantıda II. Philip, artan Pers baskısına karşı tüm Yunanları Perslere karşı büyük bir sefere davet etmiştir. Seferin amacı, boyunduruk altına alınan Batı Anadolu’daki Yunanları kurtarmak ve Kserkses’in MÖ. 480’de Yunanistan’a karşı yaptığı büyük seferin öcünü almaktı. Bu amaçla Perslere karşı büyük bir seferin hazırlıklarına girişen II. Philip, MÖ. 336 yılında Makedon ve Yunanlardan mürekkep 10.000 kişilik bir öncü birlik kurarak Anadolu’ya göndermiş, fakat bu sırada kızı Kleopatra’nın düğününde suikasta uğrayarak öldürülmüştür. Ancak yaptığı bu hazırlıkları, büyük oğlu İskender sürdürmeye devam edecek ve dünyanın tanıdığı en büyük komutanlardan biri olacaktır.
İskender’in Başa Geçişi
Başkent Pella’da MÖ. 356’da doğan İskender, II. Philip ve onun dördüncü eşi, Epir Kralı’nın kızı olan güzeller güzeli Olympias’ın çocuklarıdır. Ancak Olympias, onun asıl babasının bir gece ziyaretine gelen baştanrı Zeus oldugunu söylemiştir. İskender, çocukluğundan itibaren meraklı ve atılgan bir yapıya sahip olmuştur. Zekiliği ve hükmetme kâbiliyeti ile gelecekte komutanları olacak olan arkadaşlarının her alanda ilerisinde olmuştur. 13 yaşına girdiğinde babası II. Philip, oğlunun eğitimi için en iyi hocaları tutmuş, ayrıca dönemin en ünlü bilgini ve filozofu olan Aristoteles’i Pella’ya dâvet etmiştir. Bu sayede İskender, Aristoteles tarafından mantık, felsefe, tıp, sanat, etik ve coğrafya alanlarında eğitim almıştır. Yine bu eğitimleri sırasında, Yunan kahramanlarının macera dolu hikâyelerini ve mitleri okumuş, Yunan kültürüne büyük bir hayranlıkla yetişmiştir. Öyle ki doğuda geniş topraklara sefere çıktığında, Homeros’un eseri olan İlyada destanını anlatan kitabını her zaman yanında taşımıştır. Ayrıca babasının İskitler ile savaşlarına şahit olan İskender, onların savaş yöntemini incelemiş ve büyük dersler çıkarmıştır.
16 yaşında eğitimlerini tamamlayan İskender, devlet işlerinde görev almaya başlamıştır. Babası çevre bölgelere sefere çıktığında, naip olarak krallığı yönetmiş, ayaklanan dağlı kabilelerine karşı birçok sefere çıkmıştır. MÖ. 338’de Kharoneya Savaşı’nda süvari birliklerine başarı ile komuta ederek savaş ve hükmetmedeki kâbiliyetini gözler önüne sermiştir. Babasının ölümü üzerine tahta geçen İskender, ilk iş olarak tahta yönelen tehditleri ortadan kaldırmaya başlamıştır. Bu sırada çevreye yayılan II. Philip’in öldüğü haberi, kuzeydeki Trak kabilelerinin ve Yunanistan’ın ayaklanmasına neden olmuştur. Ayaklanma haberleri İskender’in kulağına gelince, hemen en iyi süvari birliklerini toplayarak hızla kuzeye yönelmiş ve birer birer tüm ayaklanmaları sertçe bastırmıştır. Bu sırada batıdaki İlirya kralı Kleutis de boş durmamış ve çevreden topladığı savaşçı İskitleri ordusuna katarak İskender’e karşı ayaklanmıştır.
Yunanistan Hakimiyeti ve Büyük Doğu Seferi
Bunun üzerine İskender, batıya yönelerek, ayrı konuşlanmış tüm düşman birliklerini teker teker bozguna uğratmıştır. Kuzey sınırlarını güvenliğe alan İskender, güneye, Yunanistan içlerine ilerlemiştir. İskender’in Yunanistan’a girişini duyan birçok şehir itaatini bildirirken, Tebai ve Atina direnmeye devam etmiştir. Bunun üzerine Tebai’yi kuşatan İskender, kısa sürede şehri ele geçirip büyük bir yıkıma uğratarak Tebailileri köle yapmıştır. Tebai’nin düştüğü haberi Atina’yı yıldırmıştır. İskender de bu büyük medeniyet şehrine saygı göstermiş, Atina’daki yönetime dokunmamıştır. Yunanistan’daki isyanın bastırılması ile Hellen Birliği’ni yeniden kuran İskender, Pers seferi hazırlıklarına başlamıştır.
İskender, MÖ. 334 yılında komutanı Antipatros’u Makedonya’daki naibi olarak atayarak ordusunun başında boğazlara doğru yola çıkmıştır. Ordusu, Makedonyalılardan, Trakyalılardan, İliryalılardan ve birçok Yunan şehrinden gelen birliklerden oluşuyordu. Bu bağlamda birliğin mevcudu 48.100 ağır zırhlı piyade, 6.100 süvari ve 120 gemiydi. İskender, müthiş bir kararlılık ve gözüpeklilikle tüm Pers diyarını ve daha ötesini ele geçirmeyi kafasına koymuştu. Küçüklüğünden beri dinlediği Yunan kahramanlarının uzak diyarlara seferleri ve yaşadıkları maceralar, gerçekçi yapılan sefer planlarının yanında bir tutku olarak her zaman aklındaydı. Bu kahramanlara hayranlık duyan genç İskender, onların başardıklarının daha fazlasını başarmak istiyordu. Bu sırada Pers İmparatorluğu ise, askeri gücünü korumakta, fakat birçok sıkıntı ile sarsılmış bir halde idi. Sarayda, kadınların ve yöneticilerin katıldığı komplolar, suikastler düzenlenmekte, bu olaylar sonucu krallar bile tahttan indirilip öldürülebilmekteydi.
Pers İmparatorluğu’nun çeşitli bölgelerini yöneten Satrapların bir kısmı ise saraya karşı olan görevlerini yerine getirmemekte ve krala karşı tavır almaktaydılar. Ayrıca Mısır başta olmak üzere bazı büyük satraplıklarda isyanlar sürüp gitmekteydi. Halklar ve ordu saraya bağlı olsa da ülkeleri yöneten satraplar kendi çıkarlarına orduyu kullanmaya başlamıştı. Bu nedenle yönetim, özellikle MÖ. 4. Yüzyılın başından itibaren Yunan paralı askerlere güvenmekteydi. Ancak bu askerlere de kendi ırkdaşları ile olan savaşlarda güvenilemezdi. Bütün bu sıkıntıların yaşandığı zaman tahta geçen Pers kralı III. Darius, etkili ve akılcı kararlarla bu sıkıntıları gidermeye çalışıp büyük bir kısmında başarılı olduysa da kendisinin en büyük şanssızlığı, karşısına Büyük İskender gibi fatihin çıkmasıdır. İskender, ordularını boğazdan geçirdikten sonra ilk Pers direnişiyle Granikos’ta (Biga Çayı, Çanakkale) karşılaşmıştır.
Yakındaki satraplıklardan toplanan ve Yunan paralı askerlerden oluşan Pers ordusu nehrin karşı kıyısında dizilirken, İskender’in ağır zırhlı süvarileri hızlı bir hücuma kalkarak, nehri geçip düşmana saldırmışlar ve kısa sürede bozguna uğratmışlardır (MÖ. 334). Greko-Makedon birliğini bu savaşta en çok zorlayanlar Persler değil, Yunan paralı askerler olmuştur.
Granikos’taki başarıdan sonra Sardes (Manisa) satrapı, İskender’e gelerek hükümdarlığını tanımıştır. İskender ise bu bölgede durmayarak, Batı Anadolu sahillerinden güneye doğru ilerlemeye başlamıştır. Buralarda bulunan şehirlerin çoğu İskender’i kurtarıcı olarak görmüş, İskender ise burada bulunan şehirlerdeki yönetimlerin aynı şekilde devam etmesini desteklemiş, Perslere ne kadar vergi veriyorlarsa aynısını vermelerini söylemiştir. İskender’e karşı direnenler ise Miletos ve Halicarnassos (Bodrum) şehirleri olmuştur. İskender, kendisine direnmeyenlere iyi davranırken, direnenlere karşı sert tedbirler almıştır. Bu bölgelerdeki direnç noktalarını bir bir kırdıktan sonra, Karia bölgesinin yöneticiliğine buranın eski kraliçesi olan Ada’yı atamış, Ada ise onu manevi oğlu ilan etmiştir. Burada bir süre kalan İskender, doğuya ilerleyerek Güney Anadolu kıyılarındaki bütün şehirleri ele geçirmiştir. Daha sonra içeriye ilerleyerek,
Pamphiliya üzerinden, Antik Friglerin başkenti olan Gordion’a (Eskişehir) varmıştır.
Efsaneye göre burada bulunan efsanevi Gordion düğümünü çözen kişi, tüm Asya’nın hâkimi olacaktır. Antik yazarların belirttiğine göre İskender, düğümü incelediğinde hiçbir açık noktasının olmadığını görmüş, bunun üzerine düğümü kılıçlayarak kesmiştir.
Pers Şahı ile İlk Savaş
Gordion’dan güneye doğru yolculuğuna devam eden İskender, Kapadokya üzerinden hızla Kilikya’ya girmiş ve buradaki şehirleri, satrapların idaresinden kurtararak özgürlüklerini vermiştir. Hastalığa yakalandığından ötürü Kilikya’daki Tarsus şehrinde biraz vakit geçiren İskender, iyi olur olmaz Pers topraklarında yolculuğuna devam etmiştir. Kuzeybatı’dan Suriye topraklarına girmişken, İskenderun’a yakın bulunan İssos mevkiinde Darius’un büyük bir orduyla onu beklediğini haber alarak geri dönmüştür. MÖ. 333 Kasım’ında iki ordu karşı karşıya dizilmiştir. İskender, ağır piyadelerini düşmana karşı harekete geçirir geçirmez, süvari birliklerinin en önünde yer alarak Pers ordusunun sol kanadına karşı hızla taarruza geçmiştir. İskender’in hızlı saldırısıyla dağılan Pers sol kanadı, bozguna uğramıştır. Bu başarının ardından İskender, hızlıca merkeze, III. Darius’un olduğu bölüme saldırmıştır. Bu bölümdeki birliklerin de kaçmaya başlamasıyla yenilginin kesin olduğunu anlayan III. Darius, karısını, kızlarını, annesini ve ganimetlerini savaş kampında bırakarak kaçmıştır. İskender büyük bir ganimet elde etmekle birlikte, Darius’un aile efradına iyi davranmış ve emirlerine hizmetçiler vererek yanına katmıştır. Bu büyük yenilginin üzerine III. Darius, İskender’e ailesini geri vermesi için 10.000 talant (260 ton) altın ve barış teklif ederek, kaybettiği toprakları ona bıraktığını iletmiştir.
İskender ise III. Darius’a yazdığı mektubunda, Asya Kralı’nın zaten kendisi olduğunu ve kendisinin bizzat gelip teslim olmazsa fetihlerine devam edeceğini belirtmiştir. İskender, seferleri sırasında kendisine karşı çıkan ve savaşanlara karşı acımasız olurken, kendisini kral olarak kabul edenlere ise aşırı cömert ve lütufkâr davranıyordu. İssos Zaferi’nden sonra güneye Doğu Akdeniz kıyısındaki Levant kentlerine karşı sefere girişen İskender, çoğu şehri direniş görmeden hâkimiyetine almıştır. Ancak bu şehirlerin en güçlüsü olan ve kıyının hemen önündeki bir ada üzerine kurulmuş olan güçlü Sur (Tyre) şehri, İskender’e kapılarını kapatmıştır. İskender, bunun üzerine o zamanın en modern tekniklerinde yapılan mancınıkları, kuleleri ve türlü kuşatma aletlerini kullanarak, uzun bir kuşatmadan sonra şehri ele geçirmiştir. Şehirdeki savaşan yaştaki tüm erkekleri katlettirmiş, kadınları ve çocukları ise köle yaptırmıştır. Zamanında en güçlü imparatorlukların bile ele geçiremediği güçlü surlara sahip Tyre şehrinin düşmesi, çevre halklarda İskender’e karşı büyük bir saygı ve korku duyulmasına neden olmuştur.
Suriye ve Filistin şehirlerini ele geçiren İskender, güneye ilerleyerek MÖ. 332’nin sonlarında Mısır’a girmiştir. Burada bulunan halk İskender’i bir kurtarıcı olarak karşılamış, Mısır’ın rahipleri ise onu Zeus-Amon’un tanrı oğlu olarak ilan etmişlerdir. Burada bir süre kalan İskender, Nil deltasının batısındaki bölgede, sonraki Hellenistik krallık Ptolemaios Mısır’ının başkenti olacak olan İskenderiye’yi (Alexandria) kurdurmuştur.
Persler ile Son Büyük Savaş
MÖ. 331’de Mısır’dan ayrılan İskender doğuya ilerleyerek Mezopotamya’nın kuzeyine yönelmiştir. III. Darius ise son bir gayretle devasa bir ordu toplayarak İskender’le karşılaşmak için Susa’dan yola çıkmıştır. İki ordu Kuzey Mezopotamya’daki Gavgamela Ovası’nda (Erbil) karşılaşmış, o zamana kadarki iki devlet arasında yapılan savaşların en kanlısı ve çekişmelisi olmuştur. Savaş sonucunda büyük bir bozguna uğrayan Perslerin tüm askeri güçleri yok olmuştur.
III. Darius ise tekrar savaş alanından kaçarak İran’daki Ekbatana’ya doğru yol almıştır. Bu sırada İskender Gavgamela Zaferi’nden sonra güneye ilerleyerek Babil şehrine girmiş ve burada müthiş bir törenle karşılanmıştır. Babil’den sonra ordusuyla İran’a geçen İskender, Pers kraliyet şehri Susa’ya girerek buradaki devasa İmparatorluk hazinelerini ele geçirmiştir. Susa’da fazla durmayan İskender, ordusunun büyük bir kısmını Pers Kral Yolu üzerinden başkent Persepolis’e göndermiştir. Kendisi ise seçme süvari birliğinin başına geçerek, Zagros Dağları üzerindeki kestirme yoldan hızlıca Persepolis’e doğru yola çıkmıştır. İskender’in bu yöntemi uygulamasının amacı, Persepolis’te bulunan satrap Ariobarzanes’in, Greko-Makedon ordusunun şehre doğru geldiğini haber aldığı zaman, şehirde bulunan hazineleri yağmalayıp kaçmasını önlemektir.
Ordusundan çok önce Zagros Dağları’nın bitişindeki Pers Geçitleri’ne varan İskender, burada konuşlanan Ariobarzanes’in garnizonuna hızla saldırarak bozguna uğratmış ve kısa sürede başkenti ele geçirmiştir. Persepolis’e sonradan varan ordusuna şehri yağmalama izni veren İskender, 5 ay boyunca burada kalmıştır. Kimi antik kaynaklara göre içkili bir eğlencede İskender, MÖ. 480’deki Yunanistan seferinin öcünü almak maksadıyla Kserkses’in sarayının yakılması emrini vermiştir. Sarayda başlayan yangın, kısa sürede tüm şehre yayılarak büyük bir kısmının kül olmasına neden olmuştur. Ayrıca Ekbatana ve imparatorluğun merkezinin ele geçirilmesi ile Yunanların öçlerinin alındığını ilan eden İskender, isteyen Yunan askerlerinin evlerine dönmelerine izin vermiştir. İskender, şehirdeki 5 aylık istirahatten sonra III. Darius’un peşine düşmüştür. Bu maksatla önce Medya’ya, sonra da daha doğudaki dağlık Partiya bölgesine geçmiştir. Ancak bu sırada Darius, kendi Baktriya satrabı Bessus tarafından ele geçirilerek hapsedilmiştir. İskender’İn Baktriya’ya yaklaştığını duyan Bessus, III. Daris’u öldürerek kendisini yeni Pers İmparatoru ilan etmiş ve İskender’le vur-kaç taktiğinde savaşmak için Orta Asya’ya doğru çekilmiştir.
III. Darius’un, satrabı Bessus tarafından öldürüldüğü haberini alan İskender, Baktriya’ya girmiş ve ölen kralın kalıntılarını muhteşem bir törenle defnederek, III. Darius’un halefinin kendisi olduğunu, Bessus’un ise bir gaspçı olduğunu ilan etmiştir. Bu maksatla Bessus’un peşine düşen İskender’in seferi, bir süre sonra tüm Asya’ya yönelen bir sefere dönüşmüştür. Kısa sürede yerel satraplara boyun eğdirerek Hazar Denizi’nin kıyılarına, oradan da Afganistan içlerine ulaşmıştır. Bu fetihler sırasında Makedonyalı ve Perslerin oluşturduğu yeni bir yönetim sistemi oluşturduğundan, eski komutanlarıyla baş gösteren anlaşmazlıklar giderek derinleşmiştir. Kendisine suikast girişimiyle suçladığı komutanı, yaşlı Parmenion’la oğlunu ortadan kaldırarak ordusunu yeni baştan düzenleyen İskender, Yunan ve Makedonların yanında Pers ve doğu milletlerinden oluşan yeni birlikler kurmuştur. Bu sırada Makedonya ve Yunanistan’dan gelen askerlerin yanında birçok göçmen, ele geçirilen doğu memleketlerine yerleşmeye başlamıştır. Doğu şehirlerinde Yunan ve Makedon nüfusu artmış ve yönetimlerde yer almaya başlamışlardır.
İskender doğudayken ana memleketini ve Yunanistan’ı da unutmamış, ele geçen ganimetlerden büyük paylar yollanmıştır. Buna ek olarak doğu ve batı arasındaki ticaret yeniden canlanmış, ticari ve kültürel alış-veriş başlamıştır.
MÖ. 330 kışında Helmand Irmağı’nı izleyerek kuzeye doğru ilerleyen İskender, bu sırada Baktriya satrabı Bessus’un genel bir ayaklanma başlatması üzerine, Hindukuş Dağları’nı aşarak karışıklıklara son vermiştir. Bu harekâtı yürütürken Siriderya’ya kadar ilerlemiş ve buradaki İskit Türklerinin sert direnişiyle karşılaşmıştır.
İskit Türkleri İle Yapılan Efsanevi Savaş
İskitler ile karşılaşan Yunan ve Makedon askerlerinde büyük bir korku hâsıl olmuştur. Çünkü hepsi Trakya’dan İskitleri tanımakta ve çok savaşçı olduklarını bilmekteydi. İskitlerin kolay kolay teslim olmayacağının farkındaydılar. Ancak İskender, İskitleri yenebilecek yöntemi bildiğini askerlerine anlatmıştır. Böylelikle Siriderya Nehri civarında iki ordu karşılaşmıştır. İskender, nehirde kayıklar üzerine uzun menzilli balistalar koydurarak İskitlerin süvari ordularını uzaktan oklamıştır. Sonrasında hızlıca kendi ağır zırhlı süvarilerine nehri geçme emri vermiştir. Nehri geçen zırhlı süvariler İskitler ile çarpışırken kanatlardan gizlice diğer piyade ve okçu kuvvetlerini nehirden aştırmış ve İskitlere saldırtmıştır. Çapraz ateşte kalan İskit birliklerinin ön kuvvetleri, kağanları ile beraber öldürülmüştür. Bunu gören diğer İskit birlikleri vur-kaç taktiğine girişmiştir. Kendi askerlerinden de çok kayıp veren İskender, İskit birliklerine mesaj yollayarak savaşı durdurmalarını istemiştir. Eğer savaşmaya devam etmezler ise topraklarına girmeyeceğini ve Siriderya’dan güneye döneceğini belirtmiştir. İskitler bu şartları kabul etmiştir. (MÖ. 329) İskender ise Nehrin Güney bölgelerinde birçok şehir kurma işine girişmiştir.
Davranışlarıyla giderek Doğu’nun kralları gibi davranmaya başlayan İskender, Pers hükümdarları gibi giyinmeye ve proskinesis denen, kralın karşısında el, pençe, divan durma uygulaması gibi Pers geleneklerini benimsemeye başlamıştır. Doğulu halklarının köklü kültürlerini de anlamaya ve uygulamaya çalışmıştır. Kendini tanrılaştırmaya giriştiyse de, Makedonlar ve Yunanlarca eleştirilip, dalga geçilince bundan vazgeçmek zorunda kalmıştır. Bir komploya karıştığı gerekçesiyle tarihçi Kallisthenes’i hapse attırması, bilgin ve filozoflar arasındaki desteğini de yitirmesine neden olmuştur. İçkili bir eğlencede doğu politikasını ve Perslere gösterdiği yakınlığı eleştiren yakın arkadaşı ve süvari komutanı Philotas’ı bir mızrak darbesiyle öldürmüştür.
Büyük İskender, göçebe boyların ve doğulu satraplarının saygınlığını kazanmak için Baktriya prenseslerinden Roksana’yla (Roshanak) evlenmiştir. Yüksek rütbeli subayları dâhil olmak üzere 10.000 askerini de Pers kızları ile evlendirerek Pers ve Yunanları yakınlaştırma amacı gütmüştür. Ele geçirdiği ülke halklarından yeni askerler toplamış ve 30.000 Pers gencini Yunan-Makedon tarzında askeri ve kültürel eğitime tâbi tutmuştur. Yeni askerlerini Greko-Makedon ordusuna ekleyerek, engebeli arazide savaşma yeteneğine sahip hızlı bir ordu oluşturan İskender, MÖ. 327 yazında Hindistan üzerine yürümek amacıyla Baktriya’dan ayrılmıştır. Daha hafif silahlar kullanan piyade birliklerinin yanı sıra ok ve mızrak kullanan süvari birliklerinin de yer aldığı bu yeni ordunun asıl savaşçı gücü 35.000 askerden oluşuyordu. Hindukuş Dağları’nı ikinci kez geçen İskender, Hindistan’a yönelmiştir.
Hindistan Seferi
Hindistan’ın kuzeyinde bulunan savaşçı kavimler direndilerse de İskender, ordusunun bizzat önünde yer almak suretiyle bu kavimlerle teker teker savaşmış ve hepsini hâkimiyeti altına almıştır. Ancak bu kanlı seferleri sırasında birçok yaralar alarak komutanlarını telaşlandırmıştır. Hindistan’da İskender’e karşı en güçlü direnci Pencap Kralı Poros
göstermiştir. MÖ. 326 yılında, İndus Nehri’ni geçen İskender, Hydaspes Nehri’ne yaklaştığı sırada Poros’la karşılaşmıştır. Poros’un savaşa filleri de getirdiğini gören askerler, korkuya kapılmışlardır. Bunun üzerine İskender, ordunun en önünde at sürerek düşmana saldırmıştır. İskender’in bu hareketiyle cesaretlenen ordu, çekişmeli bir mücadeleden sonra Poros’un birliklerini yenilgiye uğratmıştır. İskender, Poros’un savaş sırasındaki cesur hareketlerinden hoşlanmış, bundan ötürü onunla barış yaparak, bu bölgelerin satrabı ilan etmiştir. Ganj Nehri civarında bulunan diğer krallıkları ele geçirilmesinde Poros’a yardım edeceğine de söz veren İskender, başarısını kutlamak üzere İskenderiye Nikaia kentini, ayrıca burada ölen sevgili atı Boukephalos’un adını verdiği Boukephalia kentini kurmuştur.
İskender’in Poros’la birlikte Doğu Hindistan’da yeni seferlere girişeceği haberlerini alan askerler, İskender’e tepki göstermeye başlamışlardır. Önceki seferlerinde daha ileri gitmek istemeyen askerlerini, çeşitli taktiklerle yola getirip ilerlemeye ikna eden İskender, bu sefer başarılı olamamıştır. Ganj Nehri’ne ilerlenirken durmadan yağan yağmurlar ve süregelen hastalıklar, askerlerin moralini iyice bozmuş, İskender’e karşı olan tepkilere bizzat yakın arkadaşları olan yüksek rütbeli subaylar da katılmıştır. Evlerinden ve ailelerinden uzakta, 10 seneye yakın bir süre uzak diyarlarda
seferden sefere koşan askerler, Beas Nehri’nden daha doğuya gitmeyi reddetmişlerdir. Ne yaptıysa askerlerine söz geçiremeyen İskender, 3 günlük sinirli bir bekleyişin ardından, geri dönme kararı almıştır.
Dönüş
İskender’in Poros’la birlikte Doğu Hindistan’da yeni seferlere girişeceği haberlerini alan askerler, İskender’e tepki göstermeye başlamışlardır. Önceki seferlerinde daha ileri gitmek istemeyen askerlerini, çeşitli taktiklerle yola getirip ilerlemeye ikna eden İskender, bu sefer başarılı olamamıştır. Ganj Nehri’ne ilerlenirken durmadan yağan yağmurlar ve süregelen hastalıklar, askerlerin moralini iyice bozmuş, İskender’e karşı olan tepkilere bizzat yakın arkadaşları olan yüksek rütbeli subaylar da katılmıştır. Evlerinden ve ailelerinden uzakta, 10 seneye yakın bir süre uzak diyarlarda
seferden sefere koşan askerler, Beas Nehri’nden daha doğuya gitmeyi reddetmişlerdir. Ne yaptıysa askerlerine söz geçiremeyen İskender, 3 günlük sinirli bir bekleyişin ardından, geri dönme kararı almıştır. Ordusuyla birlikte İndus Nehri boyunca güneye inen İskender, amacının yarım kalmasından duyduğu hayal kırıklığını karşılaştığı Hint kabilelerini katlederek ve çatışmaların en şiddetli olduğu bölgelere bizzat kendini sokarak gidermeye çalışmıştır.
Sinirlerinin en çok harap olduğu zaman gelince, her zaman hayranı olduğu İlyada’daki kahramanlar gibi, karşısında direnen bir Hint kasabasının surlarına tek başına saldırmış, subaylarının son anda yardıma yetişmesi ile bu çatışmadan ağır biçimde yaralanarak kurtulmuştur. Hint Okyanusu’na varan İskender, ordusunun bir kısmını deniz yolu ile yeni limanlar keşfetmeleri için batıya, Babil’e doğru göndermiş, bir kısmını içerilerden daha kolay yollardan geri yollarken, son kalan birliklere kendi komutası altında, kavurucu sıcaklıkların olduğu Gedrosia (Belucistan) Çölü’nden batıya ilerleme emri vermiştir. Eski kralların geçilemez buldukları bu çölü geçmeyi kafasına koyan İskender, yolculuğuna başlamıştır. Çölün kavurucu sıcağında bin bir zorlukla ilerleyen orduyu takip eden tacirlerin, hizmetçilerin, fahişelerin ve çocukların çoğu ölmüştür. Buna rağmen İskender, uzun bir yolculuktan sonra Pers merkezine varmayı başarmıştır.
Krallığının merkezine döndüğünde tam bir Pers kralı gibi davranmaya başlamıştır. Yunan kentleri üzerinde baskı kurmuş ve kendisini bir tanrı-kral gibi görmelerini istemiştir. Pers merkezinde, buyruğundaki uyrukların birbirleri ile karışması ve yeni bir kültür yaratma amacıyla politik ve kültürel etkinliklerde bulunmuş, kimi satraplıklarda eski yöneticileri yerinde bırakmıştır. Kuzey Afrika ve Hindistan ile deniz ticaretini güçlendirmek amacıyla Arabistan’a sefer yapma planları güderken, MÖ. 323’ün 10 Haziran’ında humma hastalığından ve fazla içki içmekten ötürü bu büyük fatih, 33 yaşında hayatını kaybetmiştir.
Yorum gönder