İtalya’nın Coğrafi Konumu ve Özellikleri (Etrüskler)
Yazar: Doç. Dr. Eren Karakoç
Yayınla hazırlama ve SEO: Taha Berk Arslan
Avrupa’nın güneyinde Akdeniz’in içine doğru uzanan ve büyük bir çizme görünümüne sahip olan yarımada İtalya Yarımadası’dır. Kuzeyde doğu-batı doğrultusunda uzanan Alp Dağları’nın kestiği ve İtalya’nın en büyük düzlüğü olan Po Ovası bulunur. Aynı zamanda Alp Dağları, İtalya’nın doğal sınırını da oluşturmaktadır. İtalya’nın batısında Tirhen Denizi (İlkçağdaki ismiyle Etrüsk Denizi), doğusunda Adriyatik Denizi, güneyinde ise İon Denizi bulunur. İtalya’nın hemen güney ucundan dar Messinia Boğazı ile ayrılan büyük Sicilya Adası yer alır. Bu büyük adadan kuzeye doğru ilerlendiğinde ise Sardunya ve Korsika adaları ile karşılaşılır.(etrüskler)
İtalya’nın en yüksek dağlarından Alp Dağları’ndaki en yüksek tepe bugünkü adıyla Grand Parodiso’dur ve 4061 metredir. Kuzeyden güneye doğru İtalya’yı ikiye bölen Apenin Sıradağları’nın kuzeyden güneye doğru uzunluğu 1125 km’dir. Bu dağların ortalama yüksekliği ise 1200 m’dir. Orta Apeninler, Adriyatik Denizi kıyısında denizden dar tepeler şeridi ile ayrılır. Burası bütünüyle yüksek ve çorak olan, eskiden göllerin bulunduğu çöküntü havzaları ile yarılmış kalkerli yaylalardan meydana gelir. Güney Apeninler, Tirhen Denizi kıyılarında uzanır. Burada bulunan ovalar kuzeyden-güneye doğru Toscana, Umbria, Lazio ve Campania ovalarıdır. Roma İmparatorluğu’nun merkezi konumunda olan antik Roma şehri ise, İtalya’nın batı kıyısındaki Latium bölgesinin merkezinde yer alıyordu. Tiber Nehri’nin Tirhen Denizi’ne dökülen ağzından 23 kilometre içeride, nehrin iki yanında yükselen verimli yamaçlara kurulan bu şehir, ticaret yapacak kadar denize yakın, fakat denizden gelecek saldırılara karşı da yeterince korunaklı bir konumda bulunuyordu.
İtalya’nın en önemli ırmağı Po’dur. 673 km uzunluğunda olan bu nehir, Alplerden doğar. Ülkenin diğer ırmakları ise Tiber ve Arno’dur. İtalya’da Akdeniz iklimi hüküm sürer. Sahra havasının yerleştiği mevsim olan yaz, kurak ve güneşlidir. Atlas Okyanusu havasının yerleştiği mevsim olan kış ise ılık, yağışlı ve düzensizdir. Kuzey İtalya’da denizin yumuşatıcı etkisi karaya ulaşamadığından dolayı karasal iklim hüküm sürer. Geniş Po Ovası’nda kışın soğuk ve sisli, yazın ise boğucu nemli sıcaklar etkili olmaktadır. Buna rağmen İtalya’nın geneli tarım için verimli bölgelerden oluşur.
Tarih Öncesi Dönemde İtalya
İtalya’daki çeşitli bölgelerde yapılan kazılar sonucunda ilk insan izlerinin Balkanlardakinden çok daha önce, yaklaşık MÖ. 50.000’lere tarihlendiği ortaya çıkmıştır. Bu eski dönemlerde ilk olarak Neanderthaller görülür. En önemlisi Roma’nın güneyindeki ve Tirhen Denizi kıyısındaki San Felice bölgesinde olmak üzere, yirmiye yakın bölgede bu insanlardan kalan çeşitli kemik aletler ve insan kalıntıları bulunmuştur. MÖ. 12.000 yıl önceki son buzul çağından sonra ise yine İtalya’nın kıyı bölgeleri başta olmak üzere Homo Sapiens (modern insan) kalıntılarına rastlanmaya başlanır.
Bilim adamlarına göre tanımlanabilen ilk halk, MÖ. 4.000’lerde İtalya ve çevresinde Neolitik dönemi başlatan Ligürlerdi. Bunlar, ilk olarak Sicilya ve Sardunya adaları başta olmak üzere ilk Neolitik Dönem yerleşimlerini oluşturmuşlardır. Bu dönemin karakteristik özelliği, yapılan kil çömleklerin üzerinin deniz kabuklularıyla süslenmesidir. Bu dönemdeki insanların, basit yerleşimlerinin çevresinde özellikle yaban hayvanlarını avladığı ve balıkçılık yaptıkları bilinmektedir. MÖ. 3.000’lerden itibaren ise taşın yanında bakırdan basit aletler görülmeye başlar (Kalkolitik Dönem). Bu dönemdeki başlıca yerleşim yerleri Toscanaa, Latium, Campania ve Sardunya’dır. Burada bulunan basit köylerde yaşayan insanlar, avcılık ve balıkçılığın yanında özellikle küçükbaş hayvan yetiştiriciliğine de başlamışlardır.
MÖ. 2000’in başlarından itibaren Alp Dağları’nın ötesindeki Tuna ve Karpat boylarından İtalyanların ilk ataları olan ve Hint-Avrupa dilleri konuşan halklar İtalya’ya gelmişlerdir. Bunların ilk öncüleri, İtalya’nın kuzeyi ve Po Ovası bölgelerinde Terramarre Uygarlığı’nı oluştururlar. Bu uygarlığı oluşturan topluluklar, evlerini humuslu toprağa kazık temeller dikerek inşa ettikleri yerleşim yerlerinde yaşıyorlardı. Buranın sakinleri, aletlerini ilk dönemlerde kemik ve taştan yaparken, kısa süre sonra bakırı, daha sonrasında ise bronzu kullanmaya başlamışlardır. Temel geçimleri avcılık ve balıkçılık olmakla birlikte ilkel tarım ve küçükbaş hayvancılığı da başlatmışlardır. İtaliklerin bu ilk ataları ölülerini yakmakta ve küllerini süslü kavanozlara koyarak yerleşimlerinin çevresine gömmekteydiler.
Kuzeydeki İtalikler Terramarre Uygarlığı’nı yaşarken, bunların akrabaları olan diğer İtalikler ise orta ve güney doğu İtalya bölgelerinde, özellikle Mikenlerle olan ticari ve kültürel ilişkilerinin sonucunda daha da gelişmiş Apeninler Uygarlığı’nın başlatıcısı olmuşlardır. Buradaki İtalikler, özellikle Latium, Campania ve Bruttium’daki yerleşimlerinin çevresini büyük surlarla çevirmişler, Miken tarzında bezeli seramikler üretmişlerdir. Bunların en önemli özellikleri kuzeydeki akrabalarından farklı olarak ölülerini yakmayıp gömmeleridir.
MÖ. 1200-1100’lerde kuzeyden yeni bir göç dalgası daha olmuştur. Yeni gelenler, önceki İtaliklerin akrabaları olan Umbro-Sabeller ve Osklardır. Daha sonraki tarihlerde ise Galyalı, Kelt ve İlirya uluslarından Venet ve Yapıglar gelirler. Yeni gelen bu topluluklardan Umbro-Sabeller ve Osklar, özellikle MÖ. 1000’lerden itibaren Bologna Bölgesi başta olmak üzere Demir Çağı’nı başlatmışlardır. Önceki kültürlerden daha yüksek bir kültüre sahip olan bu topluluklar, İtalya’nın güney bölgelerine yayılarak, Umbrolar, Picentinler, Sabinler, Samnitler ve Lucanlar olarak çeşitli kollara ayrılmışlardır. Bu döneme ait arkeolojik buluntuların en fazla görüldüğü yere izafeten Villanova denen uygarlık, bu topluluklar tarafından oluşturmuştur. Bu dönemde yerleşim yerleri gelişerek, ilk şehirler oluşmaya başlamıştır. Buna ek olarak kullanılan aletlerde bronzun yerini demir almış, bu topluluklarda hayvancılık ve tarım, en önemli faaliyetler olmuştur. İtalya’da bu gelişmeler yaşanırken, özellikle MÖ. 8. yüzyıllarda büyük ihtimalle Anadolu’dan gelen ve yüksek bir kültüre sahip Etrüskler (Tyrrhenler), İtalya’nın kuzeybatı bölgelerine yerleşmişlerdir.
İtalya’ya gelen tüm bu göçler ve etnik karışımlar sonucunda, çok çeşitli dillerin konuşulduğu bir mozaik oluşmuştu. Bu nedenle gerek Antik tarihçiler olsun gerek günümüz bilim adamları olsun, Etrüsk ve Roma gibi büyük uygarlıkların kökeni hakkında kesin bir kanıya varamamaktadırlar. Bu nedenle önce Etrüsk, sonrasında ise Roma Uygarlıklarının köklerini aramaktan çok, bu büyük uygarlıkların nasıl oluştuğunun incelenmesi daha önemlidir.
Etruskler
İtalya Yarımadası’nın merkezinde yer alan bölgede, MÖ. 8. yüzyılda, İtalya’nın ilk büyük uygarlığı olacak olan, zengin bir kültüre sahip Etrüsk Medeniyeti ortaya çıkmıştır. (Latinlerin Etrüsk dedikleri bu halk, kendilerini Rasenna olarak adlandırmaktaydı.) Etrüsklerin iki yüzyıl süresince kültürel ve sosyal alanda gösterdikleri üstün gelişme, MÖ.
- yüzyılda onlara en gelişmiş dönemlerini yaşatacak ve kuzeydeki Po Ovası’ndan güneyde Campania’yı da içine alacak bir bölgede hâkimiyet kurmalarını sağlayacaktır. Bugün dahi kuzeydeki Arno Nehri’nden güneyde Roma’nın yer aldığı Tiber Nehri’ne kalan olan bölge, Romalıların onlara verdikleri ve Latince ad olan Tusci’den gelen Toscana adıyla anılmaktadır. Batıdaki Deniz ise Yunanların onlara verdikleri ad olan Tyrrhenoi adından gelen Tirhen Denizi adıyla anılmaktadır. Etrüsklerin bu bölgelerde kurdukları zengin ve teşkilatlı antik şehirlerde bulunan altından süs eşyaları, gösterişli heykeller, çanak çömlekler, güzel bezemeli sunaklar, Etrüsklerin büyük medeniyetlerinin en önemli kanıtlarıdır.
Etrüsklerin kökeni konusunda ise gerek antik tarihçiler, gerekse günümüz bilim adamları arasında görüş birliği bulunmamaktadır. Dillerinin bilinen hiçbir dille akrabalığı olmaması, bu sıkıntıyı bir kat daha artırmaktadır. Ancak son yapılan kazılar ve Mısır’dan ele geçen Deniz Kavimleri hakkındaki bulgular ışığında (Turşalar), Etrüsklerin MÖ. 12. yüzyılda Batı Anadolu’dan İtalya’ya göç ettiği, İtalya’daki Villanova Kültürü’nü benimsediği ve zamanla doğu ile Yunan etkisi sonucunda MÖ. 8. yüzyılın sonlarına doğru güçlü bir medeniyet yarattığı açıklık kazanmıştır.
Etrüskler yüzyıllar içindeki uygarlık alanındaki gelişmelerin sonunda MÖ. 7 yüzyılın sonuna doğru ilk şehirler birliğini kurmuşlardır. Bu şehirlerin her birinde elit bir aristokrat kesim bulunur, toplumun siyasi, askeri, ekonomik ve dini olgularına hâkim olurdu. Bu şehirler, zamanla kendi aralarında üç farklı konfederasyon oluşturmuşlardır. Siyasi birlikten ziyade dini karakter taşıyan konfederasyonlardaki şehirlerin sayısı ise genellikle 12 olurdu. Bu şekilde örgütlenen Etrüskler, uygarlık alanında çevredeki İtalik toplumlardan üstün olduklarından dolayı, kısa zaman zarfında hâkimiyet alanlarını kuzeyde Po Ovası’ndan güneyde Campania bölgesine kadar genişletmişlerdir. Bu bölgelerdeki Ligürler, Venetler ve diğer İtalik kabileleri kendilerine bağlayarak birçok şehir kurmuşlar ve başlarına en güçlü savaşçılardan birini kral olarak atamışlardır.
Roma Şehri’ni ise MÖ. 7 yüzyılın sonunda ele geçirmişlerdir. Egemenlikleri sırasında bu halkların kültür ve medeniyetlerinin gelişmesine ve şehir yaşantısına geçmelerine katkıda bulunmuşlardır. Etrüskler, İtalya’nın özellikle orta ve kuzey bölgelerinde sağladıkları egemenliklerinin yanında Sardunya ve Elba adalarını da ele geçirerek, Tirhen Denizi’nin ticaretine hâkim olmuşlardır. Bu bağlamda Yunan kolonileri ile mücadeleye girişen Etrüskler, sonrasında Kartacalılarla müttefiklik kurarak, doğudan gelen Yunan koloniciler ve bu bölgede üstünlük kurmak isteyen Foçalıları yenmişlerdir. Buna rağmen Etrüsklerin ilerlemesi, Güneydeki Tiber Nehri’nin ötesinde bulunan Umbrolar, doğuda ise Picentinler tarafından durdurulmuştur. Zamanla zafer sarhoşluğu içinde gevşeyen Etrüskler, bu bölgelerde merkezi ve etkili bir yapı oluşturamamalarından dolayı, MÖ. 6. yüzyılın sonundan itibaren teker teker şehirlerini Romalı, Yunanlı ve diğer İtalik kavimlerine kaptırmaya başlamışlardır. Sonunda MÖ. 386 yılında Veii şehri yakınında Roma’ya karşı yaptıkları savaşı kaybeden Etrüskler, zamanla Roma hâkimiyetini kabul etmişlerdir.
Etrüsk Kültürü ve Uygarlığı
Etrüsklerin İtalya’nın birçok yerinde kurmuş oldukları gelişmiş şehirlerinde yukarıda bahsedildiği gibi sıkı aristokratik yönetimleri bulunmaktaydı. Halkın yaşam biçimine karışan bu yöneticiler, siyasi, askeri, ekonomik ve dini konularda söz sahibi olurdu. Buna rağmen halkın, ele geçen kalıntıların gösterdiğine göre rahat bir yaşam tarzına sahip olduğu, kadınların ise toplum hayatında ön plana çıktığı bellidir. Yeni ele geçirdikleri yerlerde ise genellikle en savaşçı olan askeri lideri kral olarak o şehre atarlardı. Ele geçirilen bu şehirler ise bağımsız olur, diğer Etrüsk şehirlerle olan bağları genellikle dini olur veya katıldıkları konfederasyonlar aracılığıyla olurdu. Fakat MÖ. 6. yüzyılın sonlarından itibaren krallar yerine zengin aristokrat kesim arasından seçilen yetkililerin oluşturduğu meclisler kurulmaya başlamış ve Cumhuriyet idaresine yaklaşılmaya başlanmıştır.
Etrüskler, savaşçı ve etkili silahlar kullanan bir kavimdiler. Güçlerinin doruklarında oldukları MÖ. 7. ve 6. yüzyıllarda ordularının asıl gücü genellikle Yunanlar tarzında silahlanan piyadelerden (hoplit) oluşuyordu. Bu piyadeler genellikle Yunan tarzında miğferler, büyük yuvarlak hoplon kalkanlar, uzun mızraklar ve savaş baltaları kuşanırdı. Mezar buluntularından anlaşıldığına göre orduda savaş arabaları, ok ve cirit kullanan askerler de bulunmaktaydı. Etrüsklerin donanması ise organize, tecrübeli ve etkiliydi. Bunu iki yüzyıl boyunca Tirhen Denizi’ne hâkim olmalarından anlıyoruz.
Etrüskler, özellikle demir, bronz ve diğer metal aletleriyle ünlenmişlerdi. MÖ. 8. yüzyıldan itibaren önce Fenikeliler, MÖ. 7. yüzyılın sonundan itibaren ise Yunanlar ile ticaret yapmışlardır. Bu sayede ekonomik ve kültürel alışverişi gerçekleştiren Etrüskler, diğer medeni ilerlemelerin yanında, Yunanlardan alfabeyi de almışlardır. Bilinen hiçbir dille akrabalığı olmayan Etrüsk dili ve çift dilli yazıtların ele geçmemesinden dolayı, Etrüsk dili ve 26 harfli Etrüsk yazısı çözülememiştir. Bu nedenle onlar hakkındaki bilgiler, ilişkide bulundukları çevre kavimlerden sağlanmaktadır.
Etrüsk dini ise Yunan ve Roma dinlerinde olduğu gibi politeistti (çok tanrılı). İlk zamanlardaki en önemli tanrılarından Tin veya Tina gök tanrısı, Uni ise onun eşiydi. Cel ise yeryüzünün tanrısıydı. Fakat zamanla Yunan ve Roma etkisiyle onların tanrılarına ve mitlerine de inanmaya başlamışlardır. Bu tanrılardan bazıları Artimi (Artemis), Menrva
(Minerva:Athena), Pacha’dır (Baccus:Dionysus). Etrüsklerin heykelleri,
kabartmaları ve resimlerinde Yunan kahramanlarına, Homeros destanlarından sahnelere de rastlanır. Bu tanrılara inanan Etrüskler, sonraki Yunan ve Romalı tarihçiler tarafından Dünyadaki en dindar insanlar olarak tanımlanmışlardır. Etrüsklü, hayatını bu tanrıların öğretilerini yayan rahiplerin kurallarına uyarak geçirirdi. Aynı zamanda kuşların uçuşuna bakarak veya hayvan iç organlarını inceleyerek, insanların kaderlerini tahmin eden kâhinlere de çok önem verirlerdi. Bu özellikleri ile Önasyalı halkların karakteristik özelliklerini sergilemekteydiler.
Etrüsklerin sanat ve yapılarına ilişkin bilgiler, özellikle onların kubbeli mezarlarına koydukları heykellerden, eşyalardan, bronz ve diğer metal eşyalardan ve bu mezarların duvarlarına yaptıkları resimlerden anlaşılmaktadır. Bu verilere göre Etrüsklerde başlıca heykel malzemesi pişmiş toprak ve tunçtur. Yunan heykelleri gibi canlı ve gerçekçi tarzda heykelleri bulunmaktadır. Pişmiş toprak ve tunçtan yapılmış heykellerin yanı sıra çok sayıda taş lahit de bulunmuştur. Etrüsk heykel sanatının en güzel örnekleri ise ölü küllerinin muhafaza edildiği kül kaplar yani urneler ve üstünde uzanmış insan figürlerinin yer aldığı lahitlerdir. Mezar duvarlarına yaptıkları fresk tarzındaki resmilerinde ise çizgi çok önemlidir, simetri ve stilizasyon vardır. Şiddetli hareketler ve abartılı jestler, bu resimlerde önem arz eder. MÖ. 6. yüzyıldan beri görülen bu mezar resimlerinin konuları başlangıçta avcılık, balıkçılık, spor yarışmaları, dans ve ziyafet gibi gündelik hayattan alınma neşeli sahnelerdi. Zaman zaman Yunan efsanelerinden alınan konular da görülürdü. Ancak kuzeyde ve güneyde torakların kaybedilmeye başlanmasıyla hayatın gerçeklerini konu alan daha ciddi resimler yapılmıştır.
Mimari yapıları ve şehirlerinden kalan kalıntılar ise şu ana kadar büyük oranda ortaya çıkarılamamıştır. Bunun en büyük nedeni ise Romalıların Etrüsk şehirlerinin bir çoğunun yıkması veya kendi tarzlarında yeniden inşa etmesidir. Kurdukları diğer şehirlerin üstünde ise şuan yerleşim yerlerinin bulunmasından ötürü kazı yapılamamaktadır. Buna rağmen Etrüsklerin mimari yapıları ve şehirleri hakkındaki bilgileri, onlardan bahseden Antik Çağ tarihçilerinden öğrenebiliyoruz. Bu bilgilere göre Etrüskler, özellikle MÖ. 7. yüzyıl sonlarına doğru çevreye hâkim bir yükselti üzerine gayet planlı, organize ve surlarla çevrili güçlü şehirler oluşturmuşlar ve İtalya’ya ilk şehir kültürünü getirmişlerdir. Etrüsk şehirlerinin yolları taş döşeli olur ve sağlam bir kanalizasyon sistemi bulunurdu. Şehirlerdeki yapılar ise Yunan yapılarına benzerlik gösterir, genellikle megaron tarzında yapılırdı. Ancak sur kapılarında ve yapılarında kullandıkları kemer ve kubbe, Etrüsklere mâl edilir.
Kısacası İtalya’ya gelişmiş bir kültür ve medeni seviyeyi ilk getirenler Etrüskler olmuş ve onlardan sonra gelen Romalıları kültür ve medeniyetin birçok alanında etkilemişlerdir. Savaş galibiyetlerinden sonra şehirde zafer alayları düzenlemek, Gladyatör dövüşleri ve spor yarışmaları, yapılarında kullandıkları kemer ve kubbe, dini kutlamalar ve bayramlar, nesiller sonra Romalılarca uygulanmaya devam etmiştir.
Yorum gönder