×

Üçüncü Haçlı Seferi Akra Kuşatması

1189’da olağanüstü yaz sıcağında Selahaddin hala Beaufort kalesini ele geçirmeye çalışıyordu. Öte yandan Ağustos sonlarında ona ulaşan bir haber dehşete düşmesine yol açtı: Franklar saldırıya geçmişlerdi. 1187-8’de Montferrat’lı Konrad Sur’un islam ordusuna direnişinde çok önemli rol oynamıştı ama gene de kaybedilen yerleri geri almak amacıyla büyük bir saldırı başlatmamıştı.  Oysa en beklenmedik kişi insiyatifi ele aldı. Hıttin’de yüz kızartıcı şekilde yenilen, ünü lekelenen Kudüs Kralı Lusignan’lı Guy akla bile gelmeyecek bir şey yaptı. O, Akra kentine doğru ilerlemekteydi. Krallığını yeniden ele geçirmek için bir girişimdi bu, ama intihar seviyesindeydi.

Selahaddin önce bu girişimi kuşkuyla karşıladı. Bunun bir tuzak olduğunu düşündü ve yerinden kıpırdamadı. Bu, Guy’a Scandelion Geçidi’ni aşma fırsatı verdi. Müslümanlar bu geçidi kapatsalardı yok olabilirlerdi. Hatasını anlayan Selahaddin güneye, Celile denizine doğru ilerledi. Guy  28 Ağustos 1189’da Akra önlerine ulaştı.

Akra yakındoğunun en büyük limanlarından biriydi. Frankların döneminde önemli bir kraliyet merkezi olmuştu, canlı kalabalık ve kozmopolit bir ticaret yeri ve Latinlerin karaya çıkış noktasıydı.  Akdeniz’de doğru uzanan üçgen biçimli bir burun üzerinde bulunan Akra kare şeklindeki surlarla korunmaktaydı.  Kent Filistin’in girişinde bulunuyordu. Ordular, Haçlı seferlerinin en olağanüstü kuşatmalarından birinde  karşı karşıya geldiklerinde, Selahaddin’in direnci, askeri dehası ve bağlılığı sonuna dek denemiş olacaktı.

Kral Guy Akra’ya ulaştığında durum hiç de parlak değildi. Çağdaş bir Frank, Guy’un ordusunu “çekiç ile örs arasına” koyduğunu söylüyor, bir başkası da buradan kurtulmak için mucize gerektiğini söylüyordu. Kentteki garnizon bile kralın yanındaki bir avuç askeri gördüğünde Akra surlarından onlarla alay etmişlerdi. Ama Guy stratejik açıdan daha duyarlı olduğunu kanıtladı  ve karanlıktan yararlanarak toron adındaki alçak bir tepede konuşlandı. Kentin iki buçuk kilometre ötesinde, yaklaşık 35 metre yüksekliğindeki bu tepeden şehri rahatça görebiliyorlardı.  Birkaç gün içinde bir grup Pisa gemisi limana ulaştı. Ciddi bir kuşatma yapılacak olmasına rağmen İtalyan Haçlıların çoğu ailesi ile gelmişti. Bu kişiler Akranın güneyine çıkıp kamp kurdular.

Selahaddin’in buraya gelirken ağırdan alması neredeyse bir felakete yol açıyordu. Akra önünde azınlıklta ve açık alanda olan Guy elinde mancınık ya da diğer kuşatma silahları olmamasına rağmen kente doğrudan saldırmaya karar verdi. Latinler 31 Ağustos’ta saldırıya geçtiler,  yalnızca kalkan korumalarıyla merdivenlerden surlara tırmandılar. Aşağıda Sultan’ın öncü askerleri göründüğünde panikleyip geri çekilmeselerdi sur duvarlarına ulaşabilirlerdi.  Birkaç gün sonra Selahaddin’in tüm ordusuyla gelmesi ile Latinlerin Akra’yı kısa sürede ele geçirme planları suya düştü; şimdi iki ateş arasında kalmışlardı ve yok edilebilirlerdi.

Buna karşın, Selahaddin harekete geçeceği yerde duraksadı. Guy’un Akra’ya ulaşmasına göz yummakla hata etmişti ama şimdi daha yanlış bir karar veriyordu. Ani bir baskın yapmanın riskli olduğuna karar vererek Akra ovasının on kilometre ötesindeki Harruba tepesinde kaldı.  Latinlerin haberi olmadan birliklerinden birinin kente sızıp destek vermesini sağladı, bu arada müttefiklerinin gelmesini bekledi. Zaman kazanmaya çalışmasının önünde çok önemli bir engel vardı: deniz.

Selahaddin 1189 Eylül başında Akra’ya ulaştığında kent Guy’un ordusu ile Pisalılar tarafından kuşatılmış durumdaydı. Gemilerden korkan halk ve Selahaddin’in duraksamaları Guy’a gücünü toplama fırsatı verdi.

10 Eylül’de önemli bir destek grubu kıyıya ulaştı: 12.000 flemenk ve Danimarkalı asker ve atları taşıyan elli gemilik donanma.Yeni gelenler arasında Hainaut’tan Avesnes’li ünlü savaşçı James de bulunuyordu. Çağdaşlarından biri onu “İskender, Hektor ve Aşil” ile kıyaslıyor ve savaş deneyimi ile politik güce sahip olduğunu söylüyordu. James 1187’de haçı alan ilk Batılı şövalyelerdendi.

Haçlılar eylül boyunca gelmeye ve Frank ordusunun saflarını geliştirmeye devam ettiler. Aralarında Avrupa’nın en soylu kişileri vardı.  Ay sonunda Montferrat’lı Konrad bile, 1000 şövalye ve 20.000 piyade ile onlara katıldı.

conrad Üçüncü Haçlı Seferi Akra Kuşatması Tarih

Selahaddin’e de destek birlikler gelmekteydi. Eylülün ikinci haftasında Akra’daki orduların çoğu ona katıldı. El-Efdal, el-Zahir, Takiyeddin ve Gökböri ile bir araya gelen Sultan Akra Ovası’na indi ve kuzeyde tel el-Ayyadiye’den başlayıp Tel Kaysan’ı da içine alarak Belus Irmağı’na kadar uzanan bir yay içinde konuşlandı. Bu yeni cepheyi henüz oluşturmuşken haçlılar Akra’yı yarım dairelik bir kordon içine almayı denediler. Bu kordon, kuzeydeki sahilden başlayarak Toron Tepesi’nden geçiyor, su kaynağı olarak kullanılan Belus Irmağı’nın ötesinde güneydeki kumsala kadar uzanıyordu. Selahaddin bunu kolayca engelledi.

O gün öğleye doğru  Selahaddin Akra’ya girdi ve surlara çıkarak düşman kampını inceledi.  Bunu izleyen birkaç gün boyunca latinlerin saflarını bozmaya çalıştı ama sonuç alamadı.  Kral Guy’un ordusu güçlü idi ve tüm saldırıları püskürtmekteydi. Müslüman bir gözlemci onların “duvar gibi durduklarını”  ve saflarını koruduklarını anlatır.  Bu Selahaddin’in gerilemesine yol açtı. Doktorlardan biri sultanın sıkıntı içinde olduğunu,  günlerce yemek dahi yemediğini söylüyor.  Frankların direnişi Selahaddin’in yakın çevresinde de tartışmalara yol açtı. Haçlı saflarına saldırılar duraksadı. Selahaddin Akradaki kuşatmayı sonlandırmanın çok zor olacağının bilincindeydi.

Haftalar boyu küçük çatışmalar olurken Frank gemileri  giderek daha çok sayıda haçlı getirmeyi sürdürdü. 4 Ekim 1189 Çarşamba günü Haçlılar Selahaddin’in kampına saldırmaya yetecek sayıda askere sahiptiler ve bu Üçüncü Haçlı Seferi’nin ilk büyük savaşı olacaktı. Kral Guy Toron Tepesi’nin savunmasını kardeşi Geoffrey’e bırakarak tüm Frank birliklerini tepenin ucunda topladı ve komutanların, Brienne’li Everard ile Thuringia’lı  Ludwig gibi soyluların yardımı ile geniş bir savaş hattı oluşturdu.  Bu bir baskın değil düzenli bir harekat olacak, haçlılar düşmanın üzerine yürüyecekti.

O gün şafak sökerken Akra’nın dışındaki sahne olağanüstü olmalı. Binlerce haçlı iki
saat boyunca saflarını sıklaştırdı, göz kamaştıran bayrakları ile Selahaddin’in askerleri ile çarpışmaya hazırlandı. Nihayet, öğleye doğru Haçlıların sol kanadı  Müslümanların kuzeyde Takiyeddin’in emrindeki saflara ulaşınca savaş başladı. Takiyeddin küçük birlikler gönderip sonra da geri çekilir gibi yaptı.  Selahaddin destek için merkezdeki birlikleri kuzeye gönderdi. Saflardaki bu kırılma haçlıların işine yaradı. “tek adam, tek at ve tek ayak” halinde ilerleyerek Selahaddin’in merkezdeki birliklerine saldırdılar ve deneyimsiz Diyarbakırlı askerler kaçtı. Panik yayıldı ve  Sultan’ın merkezdeki sağ kanadı çöktü. Bir an için Selahaddin hezimete uğramış gibi oldu. Tel el-Ayyadiye’deki kampa giden yol açılınca Franklar dağa tırmanmaya başladılar. Bir grup Sultanın çadırına ulaştı; Selahaddin’in özel korumalarından biri de öldürülenler arasındaydı. Ama zafer sarhoşluğu durumu tersine döndürdü. O ana kadar titizlikle korunmuş haçlı safları bir anda bozulunca Tapınak Şövalyeleri geri çekilen düşmanların peşine düştüler ama birdenbire kendilerini desteksiz halde buldular. Selahaddin hücuma kalktı. Bunu izleyen çatışma sırasında Haçlı birliği tümüyle bozuldu. Ridefort’lu  Gerard kendini dövüşün içinde buldu. “Birlikleri dört bir yandan sarılmış katledilirken” Gerard kaçmayı reddetti ve canından oldu.149288-004-19B26CF8-253x300 Üçüncü Haçlı Seferi Akra Kuşatması Tarih

Savaşta dengeler Selahaddin’in lehine değişirken iki olay Haçlıların kaderini belirledi. Akra’daki birlikler çıkıp Haçlılara saldırdı ve Franklar panik içine düştü. Küçük bir şanssızlık neredeyse sonu getirdi. Almanlardan biri atının kontrolünü kaybetti ve hayvan Akra’ya doğru kaçarken diğerleri onun peşine düştü. Diğer birlikler panikleyip kaçmaya çalıştılar. Binlerce asker kampa doğru kaçışırken tam bir kargaşa yaşandı. Bahaddin, “sağ kalan düşmanlar kampa ulaşıncaya kadar onları öldürdük” diyor.

Savaşın sonuna doğru Selahaddin yine elindeki avantajdan yararlanamadı. Latin birlikleri Müslümanlara karşı büyük bir direniş gösterdiler ve daha önemlisi Sultan’ın kampındaki kargaşa büyüktü. Müslüman ordusundaki hizmetliler ellerine ne geçerse çalıp kaçmaya yeltendiler. Selahaddin’in Haçlı kampına saldırması için tüm birliklerine ihtiyacı varken, birliklerinin çoğu hizmetlilerin peşindeydi.

Her şeye karşın bu Müslümanlar için bir zaferdi. Haçlılar 4000 kişilik ordularının yüzde yetmiş beşini ölü bulmuştu, hezimete uğramışlardı. Ertesi sabah Selahaddin açık bir mesaj gönderdi: Hristiyanların cesedini Belus Irmağı’na atarak onların Latin kampına sürüklenmesini sağladı.

Tüm bunlara karşın 4 Ekim’deki savaş Selahaddin’in beklentilerine darbe vurdu. Kayıpları azdı ama kaçanlar geri dönmemişti.  Kamptaki kargaşa morali bozmuştu. Bahaddin yağma sırasında “insanların büyük kayıplara uğradığını” ve bunun “bozgundan da beter” olduğunu söylüyordu. Selahaddin bunu telafi etmek için elinden geleni yaptı ama manevi zarar büyüktü.

Savaştan Sonra Selahaddin stratejisini yeniden gözden geçirmeye karar verdi.  Elli gündür savaş alanında kalan birlikler yorgun düşmüşlerdi ve kendisi de hastalanmıştı. 13 Ekim’de birlikleri ve yük kervanları Harruba’ya taşındı. Bu, yenilgiyi kabullenmekti; ilk kuşatma girişiminde Selahaddin Haçlı birliklerini püskürtmeyi başaramamıştı. Askerlik bilimi açısından bakarsak Franklar imkansızı başarmış olabilirler, düşman topraklarında kamp kurmuş ve onlara karşı durmuşlardı.  Tarihçiler bu olaya çok şaşırmıştır.  Oysa bunun yanıtı açıktır: Kuşatmanın sahilde yer alması bir cankurtaran olmuş , daha önemlisi,  ilk çatışmalar Selahaddin’in insan gücünün yetersiz olduğunu ve bir komutan olarak zayıf olduğunu ortaya koymuştur.

Nefes alma fırsatını yakalan Haçlılar bundan yararlanarak Akra’daki konumlarını güçlendirdiler. Eylül ortasında topraktan yapılma savunma sistemlerini yıktılar. Derin hendekler kazdılar ve Akra’yı yarım daire şeklinde çevreleyen bir savunma sistemi oluşturdular. Böylece kendilerini hem kent garnizonundan hem de  Selahaddin’in saldırısından korumuş oluyorlardı. Atlıların saldırılarına karşı ise hendeklerin ilerisindeki tarafsız bölgeyi, bugünkü mayın tarlasının prototipi olan , derin ve çivilerle dolu, gizli çukurlar kazıyarak korudular. Aynı dönemde hala Haçlı birlikleri karaya çıkmaktaydı. Selahaddin Bağdat’taki Halifeye yazdığı bir mektupta, her öldürülen haçlının yerine 1000 tane geldiğini söylüyor.

1189 Aralık ayında kışın başlamasıyla kuşatmada bir duraklama oldu. Denizin sertleşmesi ve Akra’daki iç limana ulaşım imkanı olmaması yüzünden Latin donanması rotasını kuzeye çevirerek  Sur’a sığındı.

Baharın gelmesiyle birlikte savaş yeniden başladı ve ilk çatışma denizde olacaktı. 1199 Mart ayı sonunda, Paskalya’dan hemen sonra Sur’dan elli Latin gemisinin gelmekte olduğu haberi ulaştı.  Selahaddin ne pahasına olursa olsun gemilerin önünü kesmeye karar verdi ve on ikinci yüzyılın en büyük deniz savaşlarından biri böyle başladı.

1190’larda denizde savaş hala ilkel usullerle yapılmaktaydı.  Büyük gemiler düşmanın teknelerine bindirip batırmaya uğraşırdı ama genelde yakın savaş yapılır ve kısa menzilli ateş açılır, karşı tarafın gemisine geçilmeye çalışılırdı.  Denizcilerin en çok çekindiği şey Bizans Ateşi idi.

bizans-atesi Üçüncü Haçlı Seferi Akra Kuşatması Tarih

Müslüman donanması birkaç kez üstünlük sağladı. Bir frank galyotu Bizans ateşine maruz kaldı ve düşman tekneye çıktı. Paniğe kapılan kürekçiler denize atladı. Şövalyeler gemiye hakim olmaya çalıştılar ve sonunda iki taraf da büyük bir zafer kazanamadı ama en ağır kayıplar Müslümanlara aitti.

Bu savaş Selahaddin’in 1190 boyunca deniz egemenliğini yitirmesine yol açtı. Bunu izleyen altı ay boyunca Akra’daki Müslümanlar açlıkla savaştılar. Baharın sonunda erzakları tükenmişti ve bu yüzden buldukları her şeyi yediler.

Eylül başında Selahaddin’e kentteki tüm yiyeceğin iki hafta içinde tükeneceğine dair bir mesaj ulaştı. Sultan büyük bir endişeye kapıldı ama ordunun morali bozulmasın diye bu haberi gizledi. Nihayet buğday yüklü iki gemi şiddetli çatışmalardan sonra limana ulaştı ve “kuraklıktan sonra yağan yağmur gibi” karşılandılar.

1190 savaş mevsimi Nisan’ın son, Mayıs’ın ilk günlerinde başlıyordu. Bahar gelince selahaddin Suriye ve Mezopotamya’daki birliklerini topladı. 25 Nisan’da el-Efdal ile birlikte kampını Tel-Kaysan’daki cepheye taşıdı. Bundan sonraki iki ay boyunca destek güçler ona katıldı. Bu arada deniz seferi de başlamış olduğundan çok sayıda Fransız ve İngiliz birlik de geldi.

Selahaddin bir sorunla karşı karşıya idi: Almanlar. 1189 sonbahar başlarında Selahaddin İmparator Frederik Barbarossa’nın çeyrek milyon haçlı ile ilerlemekte olduğunu öğrenmişti. Bu haber doğal olarak onu endişelendirmişti.

Selahaddin iki cephede birden savaşmak zorunda kalacaktı, gücü azalan Selahaddin Akra’da savunmada kalmak zorundaydı. Frankların kenti ele geçirmesin, belki engelleyebilirdi ama onları tümüyle yok edemezdi. Mayıs’ın ilk günlerinde Sultan yeni bir cephe oluşturarak haçlıları kendi orduları ile Akra surları arasına kıstırdı.  Bu sayede latinler de iki cephede savaşacaktı.

1190 yılının büyük bölümünde Selahaddin tek amacı Akra’nın karadaki savunmalarını yarmak olan düşmanla yüzleşti. Düşmanın saldırıları gerçek bir tehdit oluşturuyordu. Franklar kenti mancınıkla kuşattılar, sur duvarlarına tırmanmayı ve hendek kazmayı denediler. Hemen her gün taş fırlatıyorlardı. Saldırıların hedefi sadece garnizonu taciz etmekti. Tabiidir ki bu, tek yanlı bir saldırı değildi.

akka Üçüncü Haçlı Seferi Akra Kuşatması Tarih

Kent garnizonu Haçlıların kuşatma araçlarını yok etmeye çalışıyor, kimi zaman da başarılı oluyordu.  Akra’nın kara surları bir kara saldırısını ve kuşatma kulelerinin yaklaşmasını önleyecek hendeklerle çevriliydi. 1190 mayıs başında bu hendeklerin bir bölümünü haçlılar doldurmuştu ve kenttekiler dehşete kapıldı.

Artık panik yayılmaya başlıyordu. 3 Mayıs’ta dev bir kuşatma kulesi ile surlara doğru yaklaşmaya başlayan Haçlıları gören Müslüman ordusu, korktu. Selahaddin’in kampında moraller bozuldu ve Akra’daki Karakuş “korkudan deliye dönmüş halde” teslim olmaya hazırlanıyordu. Selahaddin derhal karşı saldırıya geçti. Ama hiçbir şey haçlıların ilerlemesini engelleyemiyordu.

O günün kurtarıcısı isimsiz, Şamlı demirci bir genç oldu. Bizans ateşine duyduğu ilgiyle onu geliştiren bu genç, kuleyi yaktı. Kulelerin tepesinde mahsur kalan haçlılar dumandan boğularak öldüler, Akra, hiç değilse şimdilik, kurtulmuştu.

Çatışmalar yaz boyu sürdü. Ortaçağ savaşlarında  ordunun morali ve karşı tarafın iradesini kırmak her zaman ön planda olmuştur. Her ne kadar Akra’da olağanüstü barbarlık ve katliam yaşanmadıysa da Karakuş bu yollara bazen başvurdu. Müslüman birlikler haç ve Hristiyan simgelerini yerlerde sürüklediler, kimi zaman bunlara sopalarla vurdular, üstlerine tükürdüler hatta işediler; söylentiye göre sonuncu işleme kalkışan bir asker, Frank bir okçu tarafından penisinden vuruldu.

1190’da Akra’da bir yandan da açlık ve hastalık baş gösterdi. Sonunda Akra ovasında müthiş bir hastalık yayıldı. Selahaddin bir kez daha savaş alanını temizlemek üzere cesetleri ırmağa attırdı.

Bu arada Yakındoğu’da başka bir ölüm Haçlı Seferinin kaderini değiştirecekti. 1190 Mart sonunda Frederik Barbarossa Bizans ile anlaşmış ve Alman haçlılarını Küçük Asya’ya geçirmişti. Nisan sonunda Anadolu’ya geldiler, 14 Mayıs’ta frederik Konya’nın alt kesimini işgal etti ve Türkler geçici olarak boyun eğdi. 10 Temmuz 1190’da Silifkeye yaklaşırken İmparator ordusundan önce Göksü ırmağından geçmeye çalıştı, nehrin ortasında atı tökezledi ve frederik suya düştü. Sıcak havada buz gibi su şok etkisi yaptı ve imparator, hayatını kaybetti.

Bu beklenmedik felaket hem haçlıların hem Müslümanların donup kalmasına yol açtı. Bir Müslüman “Allah bizi onun şerrinden korudu” diyordu. Ordu dağıldı, firarlar oldu. Selahaddin’in Barbarossa’nın ölümünü ne zaman öğrendiği bilinmiyor. Ama haber Müslümanlar tarafından sevinçle karşılandı, Akra’da davullar çalındı ve surlardan Haçlılara “imparatorunuz boğuldu” diye bağırdılar.

1190 yılındaki savaş dönemi Selahaddin için bir bakıma başarılı olmuştu. Akra Latinlerin hücumlarını etkisiz kılmış, teknolojik düzenleri altüst olmuştu. Sultan zor olsa da iletişim ağını kurmuştu. On iki ay boyunca Akra teslim olmamıştı.

Buna karşın, daha geniş anlamda başarısız olmuştu. Akra’da insiyatifi ele alacak güçte değildi. Bunun yanı sıra baş gösteren ciddi salgın Sultan’ın ekim ortasında kampını Saffaram’a çekmesini sağlamış, böylece savaş mevsimi bitmişti. Özgüveni sarsılmış olan Selahaddin Cezire, Arsuf ve Yafa’nın tahrip edilmesini emretti. Bunu izleyen aylarda sürekli düzen oluşturmaya çalıştı.

Kasım sonunda Selahaddin kış için ordusunu dağıttı ve bir kez daha küçük bir birlikle Akra önünde kaldı. Müslümanlar açısından zor bir durum vardı. Kent garnizonu gücünü yitirmekteydi ve doktor çok yoktu. Sultan Halifeye yazdığı mektupta onun yardımını beklediğini söylüyordu. Öte yandan bunlar haçlıların çektiği sıkıntıdan daha az önemsiz kalıyordu. Bir Müslüman gözlemciye göre her gün 100 ila 200 kişi ölüyordu.

Haçlı kampı çok kötü durumdaydı. Erzak tümüyle tükenmişti ve bunun sonucunda atları bile yiyorlardı.  Açlıktan zayıf düşen Franklar iskorbüt ve piyore gibi hastalıklara tutuldular. Ölüm oranı Birinci Haçlı Seferi’ndeki Antakya Kuşatması’ndan çok daha fazlaydı. Binlerce kişi hayatını kaybetti. Moraller bozuldu, bir haçlı “açlık kadar büyük bir felaket yoktur” diyordu.

Haçlılar gene de dayandılar. Kimileri ot yemeye, kimileri keçiboynuzlarını kemirmeye başladı.  Salisbury Piskoposu Hubert bu konuda önemli bir rol oynayarak zengin yemeklerini fakirlere dağıttı.  Şubat sonu ya da Mart başı  buğday yüklü küçük bir Haçlı gemisi kıyıya ulaştı  ve baharla birlikte erzak sorunu sona erdi. Bir ölüm fırtınasını atlatan Franklar kuşatmayı sürdürdü.

Müslümanlar açısından bu direniş bir felaket habercisiydi. Kentte erzak yoktu.  5 Ocak 1191’de yoğun bir sağanak yağışı Akra’nın dış surlarının bir bölümünü yıkarak kenti savunmasız hale getirdi. Haçlılar açlık ve hastalıktan dolayı bu avantajı değerlendiremedi ve Selahaddin’in adamları burayı onardılar.

1191 Nisan’ında Selahaddin’in ve Akra’nın durumu neredeyse umutsuzdu. Sultan bir buçuk yıldan beri haçlıların kenti kuşatması yüzünden hareketsiz kalmaya zorlanmış ve savunma yapmak zorunda kalmıştı. Frederik’in ölümü onlar için iyi olmuştu ama Akra konusunda Selahaddin’in şansı yaver gitmemiş, Franklar’ı alt edememişti. Sarsılan ama yıkılmayan Haçlılar olağanüstü bir zafer kazanmıştı: Düşman topraklarında düşman ordularının saldırılarına karşın bir kuşatmayı sürdürmekteydiler.

8 Haziran 1191 Cumartesi sabahı…

İngiltere Kralı Richard I, Filistin sahili boyunca seyrederken ilk kez Akra kuşatmasının görünümünde tanık oldu. Richard kutsal topraklara ulaşmıştı. Franklar onun gelişini büyük kutlamalarla karşıladı. Ordusundaki bir asker şöyle yazıyordu:

Büyük bir mutluluk vardı, gökyüzü açıktı. Tüm çanlar ve borular çalınıyordu.  Herkes umutla dolmuştu. Bir sürü şarkı ve şiir söylendi.”

Selahaddin’in ordusunda Sultan’ın danışmanlarından biri “Kahrolası İngiltere Kralı, asker silah ve malzeme dolu yirmi beş kadırga ile geldi. Akıllı ve deneyimli idi ve onun gelişi Müslümanların yüreğini korku ve endişe ile doldurdu” diyordu.

Aslan Yürekli gelmişti…

Yazar:Kürşad Görgen

Düzenleme: Taha Berk Arslan

Kaynakça:

Asbridge, Thomas, Haçlı Seferleri, çev. Ekin Duru, Say Yayınları  s. 403-430

Ed. Umberto Eco, Ortaçağ, Cilt 2, çev. Leyla Tonguç Basmacı, Alfa

Chronicle of Third Crusade, H. Nicholson

Lyons & Jackson, Saladin, s. 280-310

Runciman, Steven, Haçlı Seferleri Tarihi, Cilt 3, çev. Işın Demirkent, TTK Yayınları, s. 16-30

Bauer, Susan Wise, Rönesans Dünyası, çev. Mehmet Moralı, Alfa Yayınevi, s. 200-201

Yorum gönder