Amerika Çin Ticaret Savaşı. Siyaset Sorunun Kendisi—Ticaret ise Cevabıdır!
“Siyaset sorunun kendisi—ticaret ise cevabıdır…”
Çin’in ABD ile olan ticaret savaşını anlattığım, yakın zamanlarda yayınlanan bir makalede, Çin’in ABD ile olan ticaret savaşını kazanabilmesi durumundan bahsettim. Birisi şöyle bir yorumda bulundu:
”Liberteryenlerin geçen yıllara göre politik çekiş güçlerini kaybetmelerinin sebebini merak ediyorsanız, bunun cevabı tam olarak şu duyguda yatıyor. Ve aslına bakılırsa, mantıklı bile değil. Scott: Nasıl olur da dünya tarihindeki en totaliter ve katil zihniyetli imparatorluğunu her açıdan savunabilirsin?
Liberteryenler, dünyada tüm insanların özgürlüğü için çalışmalılar aslında. Ama bakın ki, yalnızca kendileri için özgürlük var; boş verin Çinli, Tibetli, Uygur, Tayvanlı insanları. Amerikan liberteryenleri ucuz çin malı cihazlarını temin edebildiği sürece bir sıkıntı yok. Buradaki iki yüzlülük çok bariz. Ve Liberteryen Wall Street ‘özür dileyicileri’nin, Amerika’nın çalışan sınıfını küçümsemesinden bahsetmiyorum bile. Ayrıca ABD ulusal isteklerin birincil hükümet önceliğinde olmasını isteyen insanlar, ırkçı olarak adlandırılmaktan sıkılmış olmalılar.
Aslına bakılırsa, liberteryenler arasında olacak bir arınma iyi olabilir. Eğer bu size işlevsiz geliyorsa, demokratik politikanın en işlevsiz zamanlarda belirdiğini unutmayın, yani bu zamanlar esasen sistemin en iyi işlediği anlar.Sizin bir şansınız vardı: 40-50 yıl boyunca neoliberal felsefenizi anlatmak için şansınız vardı ve bunu mahvettiniz.
Özür dilerim ama Trump bir sebep için burada. ”
Duygusal bir düzeyde, Çin’e karşı olan düşüncemin sende yarattığı hayal kırıklığını anlıyorum. Mao döneminde, toplam hasarlara dayanarak (kişi başına olmaksızın) Çin’in dünya tarihindeki en acımasız rejime sahip olduğunu anlayabiliyor ve kanıtlayabiliyoruz.
Mao öldüğü halde, Çin Komünist Partisi görevde olmaya devam ediyor ve insan haklarıyla beraber demokrasi son yıllarda iyice kötüleşti. Bu yüzden neden böyle bir ülkeyle ticaret yapasınız ki?
Cevap basit. Yüzlerce yıllık insanlık tarihi, ”ticaretin hem bireysel hem de ulusal düzeyde insanları daha iyi bir duruma getirdiği ”fikrini fazlasıyla önermektedir. Uluslararası ticaret yapan ülkeler, ticaret yapmayan ülkelere göre daha barışçıl olma eğilimdedirler. Piyasa ekonomisindeki insanlar, piyasa dışı ekonomi yapanlardan daha görgülü olma eğilimindedirler. Tarih, eğer dünyaya barış ve özgürlük getirmek istiyorsanız, ticaret yapmanın en iyi yollardan biri olduğunu size göstermektedir. (Tayland’a seyahat eden Çinliler, halkın ne kadar kibar olduklarına şaşırıyorlar. Çünkü Tayland serbest piyasa ekonomisiyle gelişmiştir.)
Tarih elbette karışıktır, ve bu genellemenin pek çok istisnası vardır. Fakat kamu politikası ile uğraşırken, en olası sonuçları göz önünde bulundurmamız gerekmektedir. Çin’in, zengin ve uluslararası ticaret ve yatırımlara açık olmasına rağmen, 30 yıl içinde berbat, genişlemeci bir rejime sahip olması mümkündür. Ama bence bu fazlasıyla düşük bir ihtimal. Bugün dünyada bu tür kaç rejim var? Petrol zengini ulusların dışında, temelde hiç yok, hiçten demek istediğim, aynı zamanda ticaret ve yatırımdan da yoksun anlamındadır. Çin’in bir istisna haline gelmesi her zaman mümkündür, fakat ben bunu hesaba katmıyorum.
Elbette diğer tarafın tartışmaları vardır. Çin’in daha kazançlı olmasına rağmen, Xi Jinping yönetiminde insan hakları gerilemiştir. Evet, fakat insan hakları hâlâ birkaç önemli emirle Mao’nun ve Çin’in yoksul ve pazar dışı ekonomisinden daha iyidir. Uzun dönemlerdir süren akımlar hâlâ mutlaktır.
Bir diğer istisna, 20. yüzyılın ilk yarısında kısmen ticarete açık olan ve iki dünya savaşına giren Avrupa’dır. Buna rağmen, Avrupa 2. Dünya Savaşı’ndan sonra daha açık olmaya karar vermiştir ve çok daha özgür ve barışçıl bir hale gelmiştir. Aslına bakılırsa, bu bile bir istisna değil.
Kamu politikası yaparken, en olası sonucu seçmelisiniz. Tarih, serbest piyasa ekonomilerini başkalarıyla savaşma ve insanlara baskı yapma olasılığının düşük olduğunu gösterse bile, ticari yaptırımların uygun olduğu birkaç durum olabilir. Bana göre, bu yalnızca kasten bir ülkeyi daha yoksul bir hale getirmeye çalıştığınızda ortaya çıkar. Normalde, bir ülkeyi daha fakir yapmak onları daha saldırgan ve baskıcı yapar. Fakat eğer zaten onlarla savaşıyorsanız (örneğin Nazi Almanyası), o halde ticari yaptırımlar düşmanlarınızın savaşı devam ettirme yeteneğini azaltacaktır. Bu durumda, yaptırımlar uygundur.
Fakat günümüz itibariyle, Çin’in zengin bir ülke haline gelmesi için kök salmalıyız, çünkü uzun vadede bu dünya barışını sağlamanIn tek yoludur. Şu anki ticari savaşımız, Çin hükümetindeki güçlüklere ödün vermemekte ve liberalleri gözden düşürmektedir. (Yaptırımların aleyhine döndüğü İran gibi). Bu, makaleme yorum atan kişinin gerçekleşmesini istediği şeyin tam tersi. Japonya’ya 1930’larda ticari yaptırım uyguladık, ve bu işe yaramadı.
Kötülüğe karşı “tavır almak” iyi hissettirebilir. Fakat bunu yapmanın en iyi yolu, kötü rejimin kurbanları ile karşılıklı yarar sağlayan ticaretlerde bulunmaktır; bu, ticaret yaptığınız ülkenin ezilen sakinlerine yardım etmek anlamına gelir. Geçtiğimiz 60 yıl boyunca Küba ile ticaret yapıyor olsaydık, Castro rejimi muhtemelen şimdiye kadar giderdi. Ticareti kestiğinizde acı çeken insanlar liderler değil, sıradan insanlardır.
Şimdi yorum yapan kişiye cevap vermeme izin verin:
Scott: Dünya tarihindeki en katil, bütüncül imparatorluğu nasıl destekleyebilirsin?
Bu rejime şiddetle karşıyım ve Çin halkıyla ticaret yapmak benim rejime karşı çıkma yöntemimdir.
Eğer Çin ticaret savaşını kazanırsa, ABD’nin diğer ülkelere karşı aptalca eylemlerde bulunma olasılığı düşecektir.
Bu arada, ayrıca Hong Kong’daki protestocuları destekliyorum, bu yüzden kesinlikle Çin hükümetinin hayranı değilim.
Kaynaklar:
- Çin ve Amerika’nın Siyasi ve Ticari Savaşı: https://www.econlib.org/politics-is-the-problem-trade-is-the-answer/
Çeviri: Buse Yener
Derleme: Taha Berk Arslan
Yorum gönder