×

Lihtenştayn Prensi ile Özel Mülkiyet ve Siyaset Üzerine Mülakat

Not: Okumak üzere olduğunuz yazı, 6 Ağustos 2019 tarihinde claudiograss.ch’da ve newsroom pro aurum’da yayımlanan “The Biggest Problem Is The Debt Problem” — Interview with H.S.H. Prince Michael of Liechestein” başlıklı iki bölümden oluşan yazıdan çevrilmiştir. Bu yazı esas olarak Liberbird’de yayınlanmıştır. Kozmosun Genetiği’nde yer almasına izin verdiği için Barış De Molinari‘ye teşekkürler.

Majesteleri Lihtenştayn Prensi Michael. H.S.H., Jeopolitik İstihbarat Servisleri AG’nin Kurucusu ve Başkanı ve aynı zamanda Think Tank ECAEF (Avusturya Ekonomisi Vakfı Avrupa Merkezi) başkanıdır. Vaduz’da (Lihtenştayn başkenti) Sanayi ve Finans Ofisi Başkanı olarak görev yapmaktadır.

Editör Notu: Lihtenştayn ailesinin yaşamakta olan çok sayıda üyesi bulunmaktadır. Ailenin ve prensliğin hükümdarı Prens Hans-Adam II’dir. Sadece Lihtenştayn ailesinin hanedan üyeleri tacı miras alabilir. Hanedan üyeliği, hakları ve sorumlulukları Lihtenştayn ailesinin kurallarına göre belirlenmiştir. Bu kurallar hükümdar Prens tarafından uygulanır ve hanedan üyeleri tarafından oylama ile değiştirilebilir, ancak bu kuralları Lihtenştayn parlamentosu veya hükümet değiştiremez.


BÖLÜM 1

Claudio Grass (CG): Yönetişim ruhu ve yerel Lihtenştayn kültürü, kişisel özgürlük, bağımsızlık ve özellikle de özel mülkiyete saygı fikirleriyle uyum içinde çalışıyor ve destek veriyor gibi görünüyor. Bunun, ailenizin ve geçmiş kuşakların mirasından ve tarihinden ne ölçüde etkilendiğini düşünüyorsunuz?

H.S.H. Lihtenştayn Prensi Michael (PML): Burada, Lihtenştayn’da, uyum ve refahla sonuçlanan çok dengeli bir yönetim sistemine sahibiz. Monarşi, doğrudan demokrasi ve belediyelerin yüksek özerkliğinin bir araya geldiğinin kanıtıdır. Bu birleşim, hükümetin tüm bölümlerini güvenilir politikalar uygulamaya zorlar. Monarşinin ünü ve gücü, dengeli bir aile yapısı ve Prens ailesinin disiplin ve yüksek sorumluluk duygusuyla üyelerine karşı uyguladığı katılığa dayanmaktadır. Bir demokrasinin yalnızca kişisel özgürlük, bağımsızlık, yetki ikamesi, kişisel sorumluluk ve özel mülkiyete saygı idealleri üzerinde çalışabileceği yaygın olarak kabul edilmiştir.

CG: Peki ya bugün? Bu değerlerin ve bireysel hakların son yıllarda tehdit altında olduğunu ve Lihtenştayn’da nasıl savunulduğunu görüyor musunuz?

LIECHT Lihtenştayn Prensi ile Özel Mülkiyet ve Siyaset Üzerine Mülakat İktisat-Ekonomi

PML: Maalesef, Batı demokrasilerinde bile, özgürlük ve bağımsızlık değerleri ile özel mülkiyete saygı, gittikçe aşınmaya başladı. Bir yasalar seli seçim yapma özgürlüğünü sınırlar ve regülasyonlar mülkiyet haklarını ihlal eder. Bugünün Avrupa toplumlarında, birçoğu mutlu bir şekilde güvenlik ilüzyonuna karşı özgürlük alışverişinde bulunma eğilimindedir. Maalesef, Lihtenştayn’da da, daha az belirgin ancak hala var olan böyle bir tutum görüyoruz. Ancak, sistemlerimiz bireysel özgürlüğü ve mülkiyet haklarını koruyacak kadar sağlamdır.

CG: Avusturya Ekonomi Vakfı Avrupa Merkezi (ECAEF), sağlıklı fikirlerin araştırılmasında ve desteklenmesinde ve öz sorumluluk ve sınırlı hükümet için argümanların geliştirilmesinde kilit bir rol oynadı. Bununla birlikte, siyasi eğilimin bir süredir tam tersi yönde göründüğü, hatta bazılarının Birinci Dünya Savaşı’nın medeniyetin sonunu işaret ettiğini iddia ettiği söylenebilir. Bu konudaki görüşünüz nedir ve daha fazla bireysel özgürlüğe karşı olası bir geri dönüş konusunda iyimser kalmamız gerektiğini düşünüyor musunuz?

PML: I. Dünya Savaşı medeniyetin sonunu işaretlememiş olabilir, ancak Avrupa’nın dünyadaki etkisinin ve Hristiyanlık ve Liberalizm kombinasyonunun (çok başarılı bir model) azalmaya başladığı dönemin başlangıcını işaret ediyordu. Kişisel özgürlük ve mülkiyet hakları gibi değerleri içeren liberalizm, Hristiyanlığa dayanmaktadır. Kişisel sorumluluk Hristiyanlıkta temel bir faktördür.

Bu sistem Batı ekonomisi ve refahı için de çok iyi çalıştı. Ancak Avrupa çok doygun hale geldi. II. Dünya Savaşı’ndan sonraki yetmiş yıl süren barıştan sonra, Avrupa, başarıya yönelmenin yolunu bıraktı ve kendini koruma, endişe ve yeniden dağıtmacılık yoluna yöneldi. Bu doygunluk durumunun mutlaka bir krize yol açacağına ve daha fazla bireysel özgürlüğe dönüş için — ne kadar talihsiz olsa da— büyük bir parçalanmanın gerekli olacağına inanıyorum. Bunun gerçekleşmemesi durumunda, Avrupa tekrar yoksulluk ve özgürlük kaybına uğrayacaktır. Bununla birlikte, uzun vadede iyimserim, ancak yakın gelecekte oldukça büyük sıkıntılar görüyorum.

CG: Derin bölünmeler ve siyasi kutuplaşma, medeni diyaloğu isim çağırma ve bağrışmalara dönüştürdüğü için son birkaç yılda Avrupa ve ABD’deki kamu tartışmalarının kalitesinde keskin bir düşüş yaşandı. İfade özgürlüğü ve sınırları da inceleme altına alınmış ve zaptetmek için yapılan pek çok girişim geri tepti. Daha yüksek bir kamusal müzakere seviyesine geri dönebilirsek, bunda ifade özgürlüğünün ne kadar önemli bir rol oynayacağını düşünüyorsunuz?

PML: Politik doğruculuk, Avrupa ve ABD’deki kamusal tartışmaları yüksek derecede sıradan hale getirdi. Demokrasinin ve özgür toplumun özü, bazen çatışan fikirlerin açık bir tartışmasıdır. “Polarizasyon” terimi altında saygın düşünceler kötülenir, ve kabul edilmiş olan vasatlığa denk düşmeyen fikirler ya radikal ya popülist ya da sağcı vb. diye marjinalleştirilir. Sonuç olarak ifade özgürlüğü sınırlanır.

Bu nedenle, aniden, farklılıklar olur olmaz, isim çağırma ve bağrışmalar sağlam bir kamu tartışmasının yerini alıyor. Daha yüksek seviye bir kamu söylemine ulaşmak için, maalesef giderek daha sınırlı olan gerçek ifade özgürlüğüne geri dönmeliyiz. Bazen kutuplaşma, işleyen ve sağlıklı bir demokrasinin gerekli bir bileşenidir.

Bu röportajın ikinci bölümünde, ademi merkeziyetçiliği teşvik eden teknolojik ilerlemelerin ekonomik, sosyal ve politik faydalarına bakıyoruz ve Lihtenştayn Prensi Michael, küresel ekonominin geleceği, kıymetli metaller ve önemli jeopolitik gelişmelere ilişkin bakış açısı ve görüşlerini paylaşıyor .

BÖLÜM 2

CG: Lihtenştayn’ın üzerine kurulduğu müthiş geleneği ve “Eski Dünya” mirasına rağmen, küçük prenslik, girişimciliği, yeniliği ve yeni teknolojileri benimseme ve geliştirmede inanılmaz derecede çevik ve etkili oldu; en son örnek, blockchain ve kripto ile ilgili işletmelere destek vermesiydi. Genel olarak, yenilikçi fikirleri ve yeni teknolojileri boğmaya ve kontrol etmeye çalışmak yerine benimsemenin temel faydaları nelerdir?

PML: Tıpkı doğa gibi toplum da sürekli bir değişim ve evrim sürecindedir. Gelişmeleri toplumun genel refahı doğrultusunda yönlendirmenin en iyi yolu girişimciliği, yeniliği ve yeni teknolojileri kucaklamaktır. Yeni teknolojiler ve inovasyona ihtiyaç duyulmaktadır ve eğer bunlar sınırlandırılır ve kontrol edilirse rekabet eksikliğine ve sonuç olarak tüm kaynakların, özellikle de popülasyonun, yanlış tahsis edilmesine neden olmaktadır.

Lihtenştayn küçük bir ülke. Doğada olduğu gibi, küçük ülkeler de hayatta kalabilmek için daha çevik ve canlı olmalıdır.

CG: Desantralizasyon ve dijitalleşmeye yönelik devam eden bu teknolojik baskıdan kaynaklanan görebildiğiniz temel zorluklar ve fırsatlar nelerdir? Yeni fikirler ve sistemler bireye güç verirken, ekonomik açıdan da sosyal bir etki görmeyi umuyor musunuz?

PML: Tüm yeni pozitif teknolojiler insanları daha verimli ve bir toplumu daha müreffeh yapar. Robotik, yapay zeka vb. gibi yeni teknolojiler nedeniyle daha az iş olacağı korkusu haksızdır. Aslında, yeni teknolojiler yeni iş türleri yaratacaktır. Zorluk, dönüşümü yönetmek olacaktır.

Blockchain ile onun desantralize yapısı, bireyin devlet kurumları veya bazı özel hizmet sağlayıcılar, mesela bankalar, noterler vs. gibi merkezi kurumlardan çok daha bağımsız hale gelmesine yönelik büyük bir avantaja sahiptir. Hükümetin bireyler üzerindeki hakimiyeti zayıflayacağından, bunun çok olumlu bir sosyal etkisi olacaktır. Ve ekonomik avantaj, işlem maliyetlerinde önemli bir azalma olacak olmasıdır. Blockchain birçok alanda başarıyla uygulanacak, ancak kazanımların olgunlaşması için zamana ihtiyacı olacak.

CG: ABD’nin birçok küresel konuda geleneksel liderlik rolünden uzaklaşması ve temel ittifakları kırmak veya yeniden tanımlamakla tehdit eden artan ticaret gerilimleriyle beraber, jeopolitik olarak garip zamanlardan geçtiğimizi söyleyebiliriz. Aynı zamanda, Avrupa’daki pek çok politik dip dalganın, kuruluş karşıtı partilerin ve hareketlerin önemli seçim zaferleri ile birlikte yüzeye çıktığını görüyoruz. Vaduz’daki Jeopolitik İstihbarat Servisleri Kurucusu ve Başkanı (GIS) olarak ve kendi kapsamlı deneyimlerinizde bu dönemin benzersiz olduğuna inanıyor musunuz veya beklentilerimizi ve bakış açımızı yönlendirebilecek tarihsel paralellikler ve kalıplar görüyor musunuz?

PML: Dünya aşırı siyasi aksamaların olduğu bir dönemde. Ama daha önce benzer zamanlar geçirdik, özellikle de nihayetinde kıtadaki bugünkü durumu şekillendiren Avrupa’daki Rönesans çağında. Tarihsel paralellikleri ve kalıpları uygulamak çok zordur. Birinci Dünya Savaşı, Rönesans kadar yıkıcı olmayan bir olaydı, ancak yeni bir Avrupa ve Batı düşüşü dönemi başlattı. Ancak ondan öncesi, ABD ile Çin arasında bugünün devam eden anlaşmazlığını anlamak için iyi bir örnek. 19. yüzyılın sonlarında Avrupalı güçlerin I. Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle yaptığı hatalar bugünün siyaseti için bir uyarı olmalı.

CG: Küresel ekonomi de bir dönüm noktasında duruyor gibi görünüyor. Tüm büyük ekonomilerde merkez bankalarının on yıllık yoğun müdahalelerinden sonra, borç seviyelerindeki bir patlama ile birlikte, finansal piyasalar düşük oranlara ve parasal uyarlamalra bağımlı iken desteklenmeyen, “organik” büyümenin muhtemelen öldüğü anlaşılıyor. Bu politikaların etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz ve tahmininize göre, ilerideki en büyük ekonomik riskler neler?

PML: Sadece ekonomik değil politik olarak da en büyük sorun borç sorunudur. Giderek daha fazla borç yaratma ve para arzını şişirerek ekonomiyi zorlama çılgınlığının nasıl sona ereceği tasavvur edilemez. Şu anda hayal edebileceğiniz tek sonuç, ortaya çıkan felaketin büyük olacağıdır. Küçük bir grup insan şimdiden tek çözümün, büyük ve korkunç bir savaş olacağına inanıyor. Bu varsayıma gerçekten karşı çıkamam, çünkü ortaya çıkan kriz, bir savaşta fırtına gibi boşalabilecek daha fazla siyasi gerilime yol açabilir. Böyle bir savaşın nasıl olacağı belirsizdir, siber alanla sınırlı olabilir veya geleneksel askeri güçlerin konuşlandırılması da muhtemel olabilir.

CG: Bu bağlamda, önümüzdeki yıllarda altının rolü ne olacak? Örneğin son yıllarda rezervlerini artırmak için yarışan Rusya ve Çin gibi kilit merkez bankalarını gördüğümüz gerçeğinden ne çıkarıyorsunuz?

PML: Bence altın her zaman önemli bir rol oynayacak. Her zaman çok pratik olmasa da, basit bir şekilde insanlar ona güveniyor. Rusya ve Çin’deki merkez bankalarının, daha büyük altın rezervine sahip olarak para birimlerine olan güveni artırma olasılığını gördüğüne inanıyorum. Bu önemlidir, çünkü paranın değerinin onu kullanan insanların güvenine dayandığını unutmamalıyız. Altın, nihayet insanların hala sahip olduğu güveni yok edecek olan şişirilmiş para birimlerine karşı iyi bir korunmadır.

CG: Kendi deneyimleriniz ve başarılarınız ve Lihtenştayn Hanesi’nin tarihi, sert ve öngörülemeyen zamanlarda bile dirençliliğin [esnekliğin, ing. bkz. resilience] ulaşılabilir bir hedef olduğunu kanıtlıyor. Uzun vadede servetlerini inşa etmeyi ve korumayı ve gelecek nesiller için güvenlik sağlamayı amaçlayan bir kişiye bugün vereceğiniz anahtar ders veya en önemli tavsiye ne olurdu?

PML: Kişinin gelecek nesillere verebileceği en önemli hediye ve miras, sorumluluk üstlenmenin iyi bir örneği olmaktır. Daha genç yaşta, çocuklar bazı yetkileri olduğunu öğrenmelidir, ancak hayatta aldığınız en büyük hediye seçim özgürlüğü ve yaşamınızdan kişisel olarak sorumlu olmaktır. Zenginliklerini kuşaklar boyunca korumak isteyen aileler, serveti bir sorumluluk olarak görmelidir. Bu anlayışa sahip bir aile, dirençlilik hedefine ulaşır.

Kürşad Görgen

Yorum gönder