×

Çağlarının İki Büyük Askeri Gücü Roma ve Osmanlı

Çağlarının İki Büyük Askeri Gücü Roma ve Osmanlı

Osmanlı’yı Etkileyen Bir İmparatorluk; Doğu Roma İmparatorluğu’nun İncelenmesi ve Osmanlı ile Karşılaştırılması.

Osmanlılar, kurulduğunda askeri sistemleri tipik Orta Asya Türklerinin askeri yapısına sahipti yani orduyu çoğunlukla süvariler oluşturuyordu özellikle atlı okçular oluşturuyordu. Ancak sonradan Osmanlıların askeri yapısı, bir süre sonra düzenli ve maaşlı birliklere dönüşmeye başladı ve ordunun ağırlık merkezini yeniçeriler olarak adlandırdığımız piyadeler oluşturmaya başladı. Zaten Osmanlılara şöyle bir baktığımızda sabit bir yapısı bulunmuyordu. Sürekli değişen bir sistemi vardı yani mozaik bir yapısı vardı. Peki, bu nasıl oluyor? Sorunun cevabını doğrudan doğruya Osmanlı’nın kurulduğu ve yayıldığı coğrafyaya bakmamız gerekiyor. Neler vardı bu coğrafyada? Osmanlılar, Anadolu’nun batısında Güney Marmara bölgesinde kurulmuştu. Sınırında Doğu Roma İmparatorluğu vardı ve Osmanlılar her daim Doğu Roma ile büyük bir etkileşime giriyordu. Osmanlılar Rumeli’ye geçtiklerinde Bizans’ın neredeyse tüm yapılarını doğrudan alıp benimsemişti. Gerek kültürü olsun, gerek askeri yapısı olsun her şeyini almaya başladı ama bunu az da olsa değiştirip kendine göre uyguladı. Bir yandan da Selçuklulardan kalma sistemleri de kullanıyordu. Biz burada Doğu Roma’nın Osmanlı’yı askeri ve ekonomik açıdan nasıl etkilediğini işleyeceğiz.

Doğu Roma’nın Askeri ve Ekonomik Yapısının Kısaca İncelenmesi

Doğu Roma İmparatorluğu, Kuzey sınırlarını güvence altına aldıktan sonra Doğu’ya bir dizi sefer düzenledi ve Doğu sınırlarını genişletti. Bu genişleme sonucu Doğuda Sasaniler ile sınır komşusu oldular ve İS 602’de Bizans İmparatoru’nun suikaste kurban gitmesi sonucu 602-628 yılları arası Büyük Bizans-Sasani Savaşları başladı. Bu savaşlardan önce Doğu Roma’nın askeri ve ekonomik yapısı Roma İmparatorluğu’ndan kalma idi. Her konuda tıpatıp Roma sistemleri uygulanıyordu. Ancak bu savaşlardan sonra bazı sistemlerde değişiklikler meydana geldi. Örneğin bu savaşlar sırasında orduda süvarilerin ve özellikle atlı okçuların ne denli önemli olduğunu anladıklarında askeriyede bu gruplara ağırlık verildi. Ekonomi yapısında ise bir takım değişikliklere gidildi. Sasaniler, bizim İkta Sistemi olarak bildiğimiz toprak sistemini uyguluyorlardı. Bu sistem sayesinde devlet hazinesinden para çıkmadan devlet görevlilerin maaşları ödeniyordu. Bizans ise bunun daha ekonomik olduğunu ve savaş masraflarını arttırmak amacıyla bu sistemi değiştirerek aldı ve uygulamaya koydu. Latifundia denen bu sistem şu şekilde uygulanıyordu: ülkenin tüm topraklarını devlet görevlileri arasında paylaştırılıp buralara vali olarak atanıyorlardı. Ancak devlet görevlileri vali oldukları bu topraklara gidemeyecekleri için kendilerinin seçtikleri valileri buraya gönderiyorlardı. Bu topraklardan düzenli vergi toplanıyor, ancak verginin 1/3 ü devlete gidiyordu geri kalanı ise devlet görevlileri arasında bölüşülüyordu. Ardından buraya atana vali bu topraklarda asker yetiştirmekle yükümlü idi. Özellikle buralardan süvarilerin yetiştirilmesine özen gösteriliyordu fakat şöyle bir kural vardı; valinin yetiştireceği asker sayısı bir ordu oluşturacak şekilde olmayacaktı bu sayede askerler sayesinde valinin güçlenmesi engelleniyordu. Bir de şöyle bir husus vardı; Bu toprak sistemi liman bölgeleri için geçerli değildi buralardan elde edilen gelir doğrudan devlet hazinesine aktarılıyordu.

Osmanlı Askeri ve Ekonomik Yapısının Kısaca İncelenmesi

Osmanlılar, Bizans ile karşılaştıklarında neredeyse Bizans’ın tüm sistemini benimsemişti fakat az da olsa Selçukluların sistemlerini de uyguluyorlardı. Daha doğru bir ifadeyle, Osmanlılar, her iki devletin sistemlerini bütünüyle alıp bunları kendince yorumlamıştı. Örneğin Türk askeri sisteminde piyadeler ağırlıklı değilken, Osmanlılar ile piyadeler ana güç olmuştur fakat öte yandan eski geleneklerini unutmayıp orduya ikinci bir ana güç olarak süvarileri de eklemişti. Yani orduyu hem piyadeler, hem de süvariler olmak üzere iki vurucu güç oluşturuyordu. Osmanlılar, Bizans ile karşılaştığı andan itibaren sürekli bir etkileşim içindeydiler. Bizans ile yaptıkları bu etkileşim sayesinde Roma İmparatorluğu’nu öğrendi ve Roma’nın tarihini inceledi. Osmanlılar, bu etkileşim sonucu artık şunu fark etmişlerdi; “İmparatorluk olmak için Romalı olmak zorundasın.” Gerçekten de durum bundan ibaret. Çünkü sistematik bir İmparatorluk yapısına sahip olan tek İmparatorluk, Roma İmparatorluğu idi. Sadece Osmanlılar bunun farkında değildi aynı zamanda Germenler de farkındaydı, onlar da İmparatorluk olmak için Romalı olmanın zorunluluğunu biliyorlardı ve bu yüzden kendilerine Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu adını verdiler ama onlar, Romalı olamadı çünkü Osmanlılar gibi Roma sistemini uygulayamadılar. Osmanlıların karşılarında çok iyi örneği vardı; Doğu Roma İmparatorluğu. Bu sayede Roma’yı çok iyi örendi ve Roma sistemini çok iyi uyguladılar ama yine de kendi öz kimliklerini unutmadan Selçuklu modelini de benimsediler.

Örneğin toprak sisteminde Osmanlılar, Bizans’tan Latifundia adlı sistemi alıp, Selçuklulardan da İkta Sistemini aldılar ve bu ikisini karıştırıp ortaya Tımar Sistemi’ni oluşturdular. Yine bu Tımar topraklarından bir miktar asker üretilip orduya katılıyordu ve yine bu Tımar topraklarında üretilen askerlerin çoğunluğunu Süvariler oluşturuyordu. Tımar topraklarından elde edilen gelir ile devlet memurlarının maaşları karşılanıyordu. Doğu Roma, Osmanlıları büyük güç yapan bir imparatorluktur. Sonuç Sonuç olarak şöyle bir baktığımızda, Osmanlılar, imparatorluk olmak için Romalı olmanın önemini anlamışlardı ve bunun için Doğu Roma ile sürekli bir etkileşim içine giriyordu. Osmanlılar, kurulduğunda devlet modeli olarak iki aday görmüşlerdi ama hangisinin daha iyi olduğuna karar verememişlerdi. İlk başlarda Selçukluları benimseseler de, sonradan Roma İmparatorluğu’nu öğrenince en uygun modelin Roma olduğunu anlamışlardı ve karşılarında da canlı olarak Roma İmparatorluğu duruyordu. Zaten Fatih Sultan Mehmed de bu yüzden kendine Kayzer-i Rum diyordu. Bununla da yetinmeyip gerçek bir Romalı olmak için Roma’ya sahip olmak gerekiyor diyerek İtalya Seferi’ni başlatmış, ancak yolda zehirlenerek vefat etmiştir. Osmanlılar, her şeyi ile tam olarak bir Romalı olmasa da, Roma modelini çok iyi uygulayan bir devlettir. Osmanlıların mozaik bir yapıya sahip olmasının sebebi bulduğu tüm modelleri harmanlayıp yeni bir model ortaya çıkartıyordu. Örneğin savaş sırasında çoğunlukla tipik Turan Taktiğini uygulamıştır. Ancak bunu yeniçeriler ile birlikte uygulamıştır. Bunu şu şekilde izah edersek; “Romalıların ordusu lejyonlardan oluşur ve çoğunluğu piyadelerden oluşur. Merkezde piyadeler bulunur, kanatlarda ise destek kuvvetler olan yabancı birlikler bulunur ki bu birlikler süvarilerdir ancak bu süvariler piyadelere oranla daha azdır. Savaş esnasında Romalılar öne zayıf birlikleri salar ve düşmanı oyalar bu sırada kanatlardaki süvariler yayılarak düşmanın kanatlarına saldırır sonra topluca geri çekilir ve düşmanın merkeze doğru ilerlenmesi beklenir. Merkeze yaklaşan düşman birlikleri piyadeler ile çarpışırken kanatlardaki süvariler hızlı bir şekilde düşmanın etrafını sarar ve düşmanın kanatlarını zayıflatır.” Genel olarak Roma saldırı sistemi bu şekildir. Bu saldırılarda vurucu gücü piyadeler yapar süvariler ise sadece yıpratır Osmanlıların vurucu gücü hem piyadeler hem de süvariler olduğu için savaşlar daha kolay geçer. Kısacası Osmanlılar, Bizans sayesinde Roma’yı öğrenip piyadelerin önemini kavradıktan sonra orduya ağırlıklı olarak piyadeleri (yeniçeriler) eklerken aynı zamanda süvarileri de eklemeyi unutmamıştır. Kısa Bir Not: İmparatorluk olmak için, Romalı olmak zorundasın çünkü en ideal örnek Roma İmparatorluğu’dur.
 
 
 

Yararlanınan Kaynaklar:

Özüsağlam,Zeynep, Marius’un Ordu Reformu Öncesi ve Sonrasında Legio’nun Kuruluş ve Muharebe Düzeni, Arkeoloji ve Sanat Yayınları Hacettepe Üniversitesi Bizans Tarihi Ders Notları

 

Yazar: Kubilay Ceylan

Düzenleme: Taha Berk Arslan

 
 

Roma ve Osmanlı ile ilgili Sıkça Sorulan Sorular

1.Osmanlı ordusunun ilk yapısı nasıldı?

Kuruluş döneminde Osmanlı ordusu, Orta Asya Türk geleneğine uygun olarak süvari ve özellikle atlı okçulardan oluşuyordu. Zamanla düzenli ve maaşlı piyade birlikleri (yeniçeriler) ön plana geçti.

Osmanlılar Bizans’ın askeri ve ekonomik sistemlerini yakından tanıyıp kendi düzenlerine uyarladılar. Bu etkileşim sayesinde hem kurumsal hem de askeri yapıda Roma mirası önemli rol oynadı.

Latifundia, toprakların devlet görevlilerine dağıtıldığı, gelirlerin hem devlete hem de görevlilere aktarıldığı bir sistemdi. Bu sistem asker yetiştirme ve vergi toplama işlevini de içeriyordu.

Osmanlılar, Bizans’ın Latifundia sistemini Selçukluların İkta sistemi ile birleştirerek Tımar sistemini geliştirdiler. Böylece hem asker üretiliyor hem de memur maaşları karşılanıyordu.

Osmanlı ordusunun vurucu gücü hem piyadeler (yeniçeriler) hem de süvarilerden oluşuyordu. Bu çift yönlü güç dengesi Osmanlı’ya savaşlarda esneklik sağladı.

Roma ordusu merkezde piyadeler, kanatlarda ise süvarilerle düzenlenirdi. Önce zayıf birlikler düşmanı oyalarken, kanatlardaki süvariler ani manevralarla düşmanı kuşatırdı.

Osmanlılar, güçlü ve sistematik bir imparatorluk için Roma’nın en iyi örnek olduğunu gördü. Bu nedenle Roma modelini uyguladılar ama Selçuklu mirasını da ihmal etmediler.

Fatih, Bizans’ı fethettikten sonra Roma İmparatorluğu’nun mirasçısı olduğunu göstermek için bu unvanı kullandı. Ayrıca Roma’ya sefer planlaması da bu düşüncenin parçasıydı.

Bizans’ın toprak ve vergi sistemleri Osmanlı’ya ilham verdi. Osmanlı bu modelleri geliştirerek daha etkin bir mali düzen kurdu.

Osmanlı, Bizans ve Selçuklu sistemlerini harmanlayarak kendine özgü bir model geliştirdi. Bu nedenle hem geleneksel Türk unsurlarını hem de Roma mirasını aynı çatı altında barındırdı.

4 comments

comments user
nauman

çok güzel ve faydalı bir yazı olmuş. Emeğine sağlık.

    comments user
    Taha Berk Arslan

    Nazik ve değerli yorumunuz için teşekkür ederiz

Yorum gönder

İlginizi Çekebilir