Yıldızların da bir ömrü vardır ve bu ömür kısaca yakıtlarıyla hesaplanır. Bir yıldız ömrünü tamamladığı zaman ya bir beyaz cüceye, ya nötron yıldızına ya da karadeliğe dönüşür, neye dönüşeceğine karar veren faktör ise genellikle yıldızın boyutudur. Küçük yıldızlar beyaz cücelere, orta büyüklükte yıldızlar nötron yıldızlarına, çok büyük yıldızlar ise karadeliğe dönüşür. Pulsar bir nötron yıldızıdır ama onu diğer nötron yıldızlarından ayıran bazı özellikleri vardır. Pulsarlar kendi etraflarında çok hızlı bir şekilde dönerek kutuplarından çok güçlü radyo dalgaları yayarlar. Bu dalgalar o kadar düzenli yayılır ki Pulsarla ilk kez karşılaşan bir gözlemci onun yapay bir cisim veya mesaj olduğunu düşünür; nitekim Pulsarla ilk tanışmamız da tam olarak böyle olmuştur.
Little Green
Takvimler 1967 yılını gösterirken Cambridge’de okuyan genç bir doktora öğrencisi gökyüzünü tararken bir kaynaktan dünyaya sinyal gönderildiğini fark etti, fakat bu kaynağı özel yapan bir şey vardı. Bu esrarengiz kaynak sinyalini tam olarak her 1.337 saniyede bir gönderiyordu. Uzayda bu kadar dakik sinyaller üreten kaynaklar yok denebilecek kadar azdır. Doktora öğrencimiz Jocelyn Bell, bu sinyallerin uzaylı bir bilinç tarafından gönderildiğini düşündü ve sinyale ”Little Green Men 1” yani -Küçük Yeşil Adamlar 1- ismini verdi. Yine de emin olmak için danışmanıyla birlikte sinyalin dünyayla ilişkili bir kaynaktan gelip gelmediğini, uydu ya da radar paraziti olup olmadığını araştırdılar fakat sonuç nafileydi. Oralarda bir yerde gerçekten de sinyal gönderen bir kaynak vardı. Bu bilgi kısa bir süre boyunca sonuçların yaratabileceği ciddiyetten dolayı gizli tutuldu çünkü gerçekten de bizimle etkileşime girmeye çalışan bir uzaylı medeniyeti keşfettilerse bunun çok büyük bilimsel ve politik sonuçlar doğurabileceğinin farkındalardı. Fakat bir süre sonra ekip benzer sinyalleri çok farklı yönlerden de almaya başladı ve bu; sinyallerin uzaylılar yerine doğal bir kaynaktan geliyor olabileceği fikrini güçlendirdi. Zamanla yapılan detaylı araştırma ve incelemelerin sonucunda Küçük Yeşil Adamlarımızın da uzaylı bir medeniyet değil Pulsar türünde bir nötron yıldızı olduğu ortaya çıktı. Bu keşif Jocelyn Bell’in danışmanı Antony Hewish’e 1974 Nobel Fizik Ödülünü kazandırdı, ödülün neden danışmana verildiği ise bugün bile halen bilim dünyasında bir tatrışma konusu
Pulsar
Pulsar hakkında teknik bazı detaylar vermek gerekirse öncelikle çok ilginç olduğunu belirtmek isterim, ne de olsa o da Karadeliklere dönüşen yıldız artıklarından biridir, aralarında yalnızca yıldızın boyut farkı vardır. Pulsarın yoğunluğu öyle uçuktur ki, sadece bir çay kaşığı kadar Pulsar maddesinin ağırlığının yaklaşık olarak 1 milyar tona geliyor olması onu evrendeki en yoğun maddelerden biri yapar. Bu ağırlık kabaca Everest dağının %10’u demektir, yani kahvaltıda çayınıza 1 çay kaşığı Pulsar maddesi atmak isterseniz yalnızca masanızı değil, bütünüyle kıtanızı çökertirsiniz. Peki Pulsar neden bu kadar yoğun? Çünkü Pulsar normal bir madde değildir, onun atomları yoktur, süpernova sırasında yıldız kendi içine öylesine çökmüştür ki atomların arasındaki boşluk bile kapanmış, nötronlara dönüşmüştür. Ayrıca Pulsar çok yüksek bir hıza sahiptir, saniyede 700’ü aşan çılgın hızlarda kendi etrafında dönen Pulsarlar vardır. Bu hız, 1 döngüsünü 24 saatte tamamlayan dünyayla kıyaslandığında gerçekten ilginç düşüncelere dalmamıza sebep olur. Yani Pulsar için hem maddeyi, hem uzayı hem de zamanı bükebilen bir canavar benzetmesi yapmak pek de yanlış olmaz.
Karadelik ve Pulsar

Peki Karadelik ve Pulsar arasında ne gibi farklılıklar vardır? Bundan da kısaca bahsedeyim. Pulsar da daha önce bahsettiğimiz gibi yıldızın kendi içine çökmesiyle oluşur, bir yüzeyi vardır ve radyo ışınları yayar. Fakat karadelik süpernova sırasında tamamen çöker, maddenin yapısı bütünüyle bozulur ve olay ufku oluşur. Pulsar için ölü ama hala atmaya devam eden bir kalp, karadelik içinse tehlikeli bir suskunluk diyebiliriz. Çünkü Pulsar radyo dalgaları göndererek kendini belli ederken karadelik hiçbir şey göndermez.
Az önce Pulsar için zamanı bükebilir dedik, aynı şeyi karadeliğin de yapabildiğini biliyoruz ama aralarında şöyle bir fark vardır; Pulsarın yanında zaman yavaşlarken karadeliğin yanında zaman neredeyse durma noktasına gelir; olay ufkunu da aşarsanız dışarıdan bakan biri için zaman artık akmaz. Bu şu demek oluyor; karadeliğe düşen biri için zaman normal akar fakat bu kişiyi dışarıdan izleyen bir gözlemci, onu sonsuza dek donmuş bir şekilde görür. Zamanın mutlak değil de kişisel bir deneyim olduğuna dair ne güzel bir örnek değil mi?
Pulsarla karadeliği karşılaştırıp durduğumuz için bazılarınızın aklına eğlenceli bir senaryo geldiğinin farkındayım çünkü benim de aklıma gelmişti. Bir karadelik ve pulsar birbirine yaklaşırsa ne olur? Kısaca Pulsar karadeliğin yörüngesinde ona git gide yaklaşacak şekilde dönmeye başlar ve en sonunda karadelik tarafından yutulur. Fakat Pulsar güçlüdür, sahneyi basit bir şekilde terk etmez, bu yutma olayı o kadar güçlü bir şekilde gerçekleşir ki evrende bilinen en güçlü patlama yaşanır. Biz bu patlamaya Gama Ray Burst (GRB) yani Gama Işın Patlaması diyoruz. Bu patlama ile küçük bir alanda, birkaç saniye içerisinde Güneşimizin milyarlarca yılda yayacağı enerji bir anda yayılır. Bu enerji bizi uzaklardan vuracak olursa Ozon Tabakasını rahatlıkla silebilir.

Bu göreceli olarak eğlenceli senaryonun ardından yavaş yavaş yazımızı sonlandırabiliriz. Anlayacağınız üzere Pulsar bilimsel olarak radyo dalgaları gönderen yıldız artıklarından fazlasıdır. Bilim insanları bugün onu kütleçekim dalgalarının tespitinde, uzayda yön bulmakta, maddelerin sınırlarını test etmekte ve daha bir çok farklı şekillerde kullanıyor. Yani Pulsar kozmik karanlıkta bile düzenli mesajlar gönderen, ölmesine rağmen hala ben buradayım diyen bir fenomendir
Konuyla alakalı aşağıdaki yazıya da bakabilirsiniz:
