Krallık ve Cumhuriyet Erken Dönemlerinde Roma Tarihi ve Ordusu
1.KRALLIK VE CUMHURİYETİN ERKEN
DÖNEMLERİNDE ROMA TARİHİ
(Bu bölüm Dr. Eren KARAKOÇ’un “Roma Ordusundaki Yabancı Kökenli Yardımcı Birlikler” adlı tezinden yararlanılarak hazırlanmıştır.) Dr. Eren KARAKOÇ1
Yazar: Dr. Eren KARAKOÇ
Yayına hazırlama: Taha Berk Arslan
not: Kullanılan kaynaklar yazının en sonunda verilmiştir. Dipnotların altından ulaşabilirsiniz.
-
1.1 Ordu Bağlamında Tarihsel Süreç
Roma’nın başlangıç efsanesine göre Roma şehri, Troya kökenli Romulus tarafından M.Ö. 753 yılında İtalya’da kurulmuştur. Ancak 1970’lerden beri yapılan arkeolojik kazılar sonucunda çıkan kaynaklara göre Roma, tam anlamıyla bir şehir devleti karakteristiğini ancak M.Ö. 625’e doğru kazanabilmiştir. Aynı yeni kaynaklar, A. Alfoldi’nin geniş kabul gören görüşü olan, Roma’nın M.Ö. 500’e kadar önemsiz bir şehir olarak kaldığı görüşünü de kesin olarak çürütmüştür. Yapılan son araştırmalara göre şehir, M.Ö. 625-500 arasında tam şehir görünümü kazanarak, yaklaşık 285 hektar alanı kaplamaktayken, tahmini olarak
35.000 kişilik bir nüfusa sahip olmuştur. Bu boyutlarla Roma, İtalya’daki ikinci büyük şehir olmuştur (En büyüğü Tarentum şehridir.).2
Bu dönemde, geleneğe göre Roma’yı yedi kralın yönettiğine dair bilgiyi destekleyen tarihsel kaynakların yetersizliğine karşın, çok az araştırmacı bu görüşe karşı çıkmıştır (Çoğu araştırmacı Romulus’un efsanevi bir kral olduğunu kabul etmektedir.). Buna karşın, Krallık Dönemi’nin uzun bir zaman aralığını kapsaması (M.Ö. 753 yerine 625’te başlasa dahi), geleneksel olarak bilinen 7 kraldan daha fazla sayıda kralın Roma’yı yönettiğinin anlaşılmasını sağlamaktadır.3
Roma monarşisi, bir otokrasi olmasına rağmen, bir ortaçağ monarşisine benzememiştir. Krallar, miras ve ilahi bir hak yoluyla başa geçmemiş, seçim yoluyla seçilmiş ve nihai olarak halkın egemenliği bulunmuştur. Kral (Krala, Latince “hükümdar” anlamına gelen regere’den türetilmiş bir kelime olan rex denmiştir.), bir nevi halk meclisi olan Comitia Curiata tarafından ömür boyu seçilmiştir. Ancak oylama usülünün aristokrat bir sınıf olan patriciler tarafından kontrol edildiği açıktır.4 Çoğu kral, patrici ailelerinin dışında görülen tarafsız bir kişi olarak ve Romalı olmayan, şehir dışındaki soylu kişiler arasından seçilmiştir. Seçimler sırasında, adayın kan bağı, onun kazanmasına sebebiyet verse de, yine bir seçim yapılması gerekmiştir.5 Bir Romalı kralın konumu ve gücü, M.Ö. 44 yılında hayat boyu diktatör seçilen ve Roma’nın, İmparatorluk Dönemi’nin yolunu açan Julius Caesar’ınkine benzemekteydi.
Geleneksel Roma tarihine göre, M.Ö 616 yılında, Tarquinii yerleşiminden olan Etrüsk kökenli Lucumo, I. Lucius Tarqunius ismiyle Roma’nın kralı seçilmiştir. Sonrasında onun yerine damadı Servius Tullius, daha sonra da oğlu II. Lucius Tarqunius geçmiştir. Roma’daki bu Etrüsk kökenli kralların “hanedanlığı” sebebiyle bazı eski tarihçiler, Roma’nın Tarquinii’den gelen birliklerle işgal edildiğini ve askeri ve kültürel olarak Etrüskleştiğini söylemektedirler. Fakat, Cornell başta olmak üzere birçok modern tarihçi, bu görüşün doğru olmadığını ve bir efsaneye dayandığını belirterek, yapılan geniş çaplı araştırmalara göre Roma’nın politik olarak bağımsızlığını koruduğunu, dilsel ve kültürel olarak bir Latin şehri olarak kaldığını belirtir. Askeri olarak ise, ağır piyade modelinin Etrüsklerden alınmadığını, aksine Greklerden (Antik Yunanlar) alındığını belirtmektedir.6
Görünüşe göre Roma’nın krallık dönemi, M.Ö. 500 cıvarında son bulmaktadır. Yerine ise Cumhuriyet görünümlü bir çeşit oligarşi kurulmuştur.7 Yüksek ihtimalle Roma monarşisini deviren ihtilalin, soylu patriciler tarafından yapıldığı açıktır. Amaçlarının ise, daha sonraki antik yazarlar tarafından rasyonalize edildiği gibi, demokrasiyi kurmak değil, patricilerin hakim olduğu bir oligarşinin kurulmasıdır. Lucretia’nın tecavüze uğraması olayıyla örneklendirilen, Tarquinlerin meşhur “kibirleri” ve “tiranlıkları” ise, muhtemelen halk sınıfı olan pleblerin desteğini alan Tarquinlerin, yükselen güçleri ve patricilerin, ayrıcalıklarının sınırlandırılması korkularının yansımasıdır. Patriciler, hakimiyetlerini sağlama almak için, kralların otokratik güçlerini parçalamalı ve kesin olarak sınırlandırmalıydılar. Bu sebeple, seçkinler tarafından seçilen tek bir lider yerine, eşit güce sahip ve sınırlı zaman zarfında (yaşam boyu yerine, bir yıl) yönetimde kalabilen iki praetor (M.Ö. 305’de praetorların ismi consul olarak değiştirilmiştir.) seçilmeye başlanmıştır. Buna ek olarak, iktidar gücünün daha da sınırlandırılması için çeşitli yüksek memurluklar kurulmuştur. Bunlar, tarihte Roma magistratları olarak bilinir. Magistratlar üç Aedile ve dört Quaestordan oluşmaktaydı. Patricilerin üstünlüğü, Cumhuriyetin yüksek memurluklarının sadece patrici kökenli olanlardan seçilebilmesi sayesinde sağlama alınmıştır.
Kalıtsal oligarşinin kurulması, açıkça patrici olmayan zenginleri politik gücün dışında bırakmıştır. Bu sınıf daha sonra, pleblerin Erken Roma Cumhuriyeti Dönemi’ndeki (M.Ö. 510-338) hak arayışlarında en büyük desteği sağlamıştır. Bu bakımdan Erken Cumhuriyet Dönemi, patricilerin iktidarlarına karşı, halk tabakasından pleblerin yürüttüğü ve kendilerini yönetmek için kurdukları farklı kurumlar ile politik çatışmaların çok uzun sürdüğü sıkıntılı bir süreçtir. Pleb liderleri, bir süre sonra zenginleşmeleri ve nüfusun büyük bir bölümü olan halkı temsil etmeleri nedeniyle zamanla yönetimde daha avantajlı konuma gelmişlerdir. Bu sebeple M.Ö. 338’e doğru, patricilerin ellerinde tuttukları ayrıcalıklar, artık çoğunlukla sembolik olmaya başlamıştır (Belli başlı başrahiplikler vb.). Fakat bu, daha demokratik bir şekile dönüşen hükümet biçimi anlamına gelmemektedir. Pleb İhtilali’ne önderlik eden zengin plebler, daha fakir ve çok daha kalabalık olan halk sınıfından plebler ile, patricilerin yaptığından daha fazla bir şekilde, elde ettikleri iktidar gücünü paylaşmak istememişlerdir. Muhtemelen M.Ö. 300 civarında, vergilendirme ve askeri hizmetin belirlenmesi amacıyla nüfus, sahip olunan mülkler değerlendirilerek yedi sınıfa bölünmüştür. Nüfus sayısı olarak, en küçük olan iki en üst sınıf, kendilerini ana seçim ve yasama meclisinde, oyların salt çoğunluğunu alarak kabul ettirmişlerdir. Soyluluğa dayalı olan oligarşi, bu sefer de zenginliğe dayalı bir oligarşiye dönüşmüştür.8
1.2. Krallık Dönemi ve Cumhuriyetin Erken Dönemleri’nde Roma
Ordusunun Savaşları ve Gelişmeler
Geleneksel olarak Tarquinus Hanedanı tarafından yönetilen bir dönem olarak bilinen, Roma’nın M.Ö. 550 ile 500 arasındaki döneminde, Eski Latium’daki Latin şehir devletleri üzerinde vergi vermeye dayalı bir hegemonya kurulmuştur.9 Roma monarşisinin yıkılmasının ardından, bağımsızlıklarını kazanmak için Roma’daki siyasi kargaşadan yararlanan Latin şehirleri ile savaşılmaya başlanmıştır. Yaklaşık M.Ö. 499 ile 493 arasında bir zaman diliminde, Romalılar, Regillus Gölü yanında, Latin güçlerine karşı fark edilir bir üstünlük kurarak başarıya ulaşmışlardır.
Ancak Romalılar, daha önceki hegemonyalarını yenilemek yerine, Latinlerle eşit koşullarda askeri bir ittifak kurmuşlardır. Kaynaklara göre yapılan Foedus Cassianum, Romalılar ile Latin şehir devletleri arasında iki taraflı yapılan bir anlaşma olmuştur.10 Bu tarz bir ittifakın kurulmasının sebepleri, muhtemelen M.Ö. 500’den sonra, Aequi ve Volsci başta olmak üzere İtalyan kabilelerin, Eski Latium’u çevreleyen dağları işgal ederek, yerleşmelerinin yarattığı ani güvensizliktir.11
Yeni kurulmuş olan Romalı-Latin askeri ittifakı, İtalyan dağ kabilelerinin saldırılarını püskürtmeye yetecek kadar güçlü olduğunu, yapılan savaşlarla kanıtlamış; ancak savaşlar çok çetin geçmiştir. Aralıklarla ve ufak başarılarla süren bu savaşlar, M.Ö. 395’e kadar devam etmiştir. Sabinler, M.Ö. 449 yılında Romalıların buyruğuna girerek, tarihte önemli bir figür olmaktan çıkmışlardır. Aequi ve Volsci kabilelerine karşı yapılan seferlerin sonucunu ise, M.Ö. 431’de Algidus Dağı’nda gerçekleşen Roma zaferi getirmiştir.12 Aynı zaman zarfında Romalılar, en yakın komşuları olan Etrüsk şehir devleti Veii’ye karşı üç savaş yürütmüş ve M.Ö. 396’da bu şehri hakimiyetleri altına alarak, Roma sınırlarını yüzde 65 oranında büyütmüşlerdir.13
Bu birleşmeden sonra Roma, Galyalı Senones kabilesinin İtalya’yı işgal etmesiyle, büyük bir tehlikeyle karşı karşıya kalmıştır. M.Ö. 386 yılında Allia Nehri yanında yapılan savaşta hezimete uğrayan Roma ordusu, Veii’ye kaçarak, ana şehirlerini Galyalıların insafına bırakmıştır. Galyalılar, şehri yağmalayıp, Romalılardan ancak büyük miktar altın haraç alarak şehri terk etmeye razı gelmiştir. Bu felaketin, Roma’nın gücü üzerinde ne gibi etkileri olduğu konusunda akademisyenler tam anlamıyla anlaşamamaktadır. Antik yazarlar, bu etkinin felaket niteliğinde olduğunu ve Roma’nın toparlanmasının uzun bir zaman aldığını belirtmektedirler.14 Cornell ise, antik yazarların bu konuyu abarttığını belirterek, yapılan arkeolojik çalışmalarda büyük bir yıkıntının izlerinin bulunmadığını ve aynı dönemde inşa edilen Servianus Duvarı’nın, Roma’nın hızla toparlandığının kanıtı olduğunu söylemektedir. Onbir kilometrelik uzunluğuyla, 427 hektarı içine alan Servianus Duvarı, yapımının çok büyük bir kalabalık ile finansal ve inşa kaynağının gerektiği büyük bir proje olmuştur.15 Buna karşılık tarihçi Eckstein, Roma’nın M.Ö. 386’dan sonraki elli yıllık sürecinin, önceki yüzyılda yaşananların bir tekrarı olduğunu belirtmektedir. Aynı coğrafik bölgede, Veii hariç tutulmakla birlikte, aynı düşmanlara (Volsci, Aequi ve Etrüskler) karşı Roma’nın savaşlar yaptığı ve sadece 30 km ötedeki Praeneste ve Tibur gibi diğer Latin şehir devletleriyle de mücadele ettiği açıktır. Buna ek olarak, M.Ö. 348 yılında Kartaca ile yapılan bir anlaşmaya göre, Roma’nın kontrol ettiği alan, aynı şekilde 150 yıl önce, Latinlerle yapılan anlaşmada olan alan ile tıpatıp aynıdır.16
Roma’nın bu dönemi, Latin Savaşları (M.Ö. 341-338) ile son bulmaktadır. Latin birliği olarak bir arada hareket eden Latin şehir devletleri, Roma’nın büyüyen politik egemenliğinden çekinerek, onunla yapılan askeri anlaşmadan çekilmek istemişlerdir. Fakat Roma, buna karşı çıkarak bu devletler ile savaşmaya başlamıştır. Üç sene süren savaşların sonucunda, Latin şehir devletlerinin kimi Roma tarafından işgal edilmiş, kimi de kukla devlet statüsüne düşürülmüştür.17
1.3. Krallık ve Cumhuriyetin Erken Dönemleri’nde
Ordunun Gelişimi
Krallık dönemi ve Cumhuriyetin ilk zamanlarında, Roma ordusunun nasıl olduğu hakkında yeterince kaynak bulunmamaktadır. Modern tarihçiler, antik yazarların eserlerinde, Roma’nın Galyalılar tarafından M.Ö. 386 tarihinde yağmalanmasından öncesi hakkında belirttikleri tarihi bilgilerin doğruluğundan şüphelenmektedirler. Erken Dönem hakkında, temel kaynak niteliğindeki bilgileri sunan antik yazar Titus Livius, kendi eserinde, M.Ö. 386’dan önceki dönemin, Galyalılar tarafından çıkarılan yangın sonucu neredeyse bütün yazılı kaynağın yandığından dolayı gerçeklerden ziyade, anlatılan efsanelere dayanılarak oluşturulduğunu bizzat söylemektedir.18
Roma’nın, birbirinden ayrı, tepelik yerleşimlerden oluştuğu en erken dönemlerinden, M.Ö. 550 dolaylarındaki ilk krallık dönemine kadar, geleneksel anlamda bir “Roma Ordusu” bulunmamaktaydı. Bunun yerine, kabile liderleri tarafından yönetilen, Rona gentlerine (klan) dayalı kabile birlikleri bulunmaktaydı. Örneğin Titus Livius’a göre, M.Ö. 479’da, 306 kişiden oluşan Fabii’lerin kabile birlikleri bulunmaktadır.19 Bu dönemdeki savaşlar, genellikle öteki kabilelere, sonrasında ise Sabine ve Aequi gibi komşu dağ kabilelerine karşı, küçük sayıdan oluşan birliklerin baskınları, ve sürüleri kaçırma gibi küçük çaplı çatışmalar olmuştur.20 Bazen de daha uzaktaki kabilelerden gelen büyük tehlikeleri önlemek için, kabilelerin birlikleri bir araya gelerek, daha büyük kuvvetler oluşturmuşlardır. Titus Livius’un ilk üç kitabında bahsedilen kahramanlık hikayeleri, muhtemelen aristokrat
aileler arasında nesiller boyu ağızdan ağıza anlatılagelen eski hikayelerden türetilmiştir.21 Bu zaman zarfında Romalı savaşçılar, büyük ihtimalle hafif kalkanlar ve deri miğferlere sahip olup, zırhsız bir şekilde, at sırtında veya yaya olarak savaşmışlardır.
Hem antik yazarların anlatıları, hem de yapılan arkeoloji çalışmaları, bu dönemdeki organizasyon ve donanımda büyük değişimlerin olduğunu ortaya koyduğundan, kurumsallaşmış ve standart donanımlara sahip bir “Erken Dönem Roma Ordusunun” M.Ö. 600 ile M.Ö. 500’den önce olmadığı varsayılabilir.22 Bu dönemin sonlarındaki Roma kuvvetlerine bakıldığında ise, piyade ve süvari olmak üzere, temelde iki ana kuvvetin varlığı saptanmıştır.
1.4 Krallık ve Cumhuriyetin Erken Dönemleri’ndeki
Ordu Birlikleri
-
Piyade birlikleri.
Piyade birliklerindeki büyük değişim, Güney İtalya’daki Grek kolonilerinin (Magna Graecia) askeri yapılarının taklit edilmesi sayesinde gerçekleşmiştir. Romalı piyadeler, Grek stilinde hoplites donanımlarını ve savaş stilini benimsemiştir. Hoplitesler, metal vücut zırhları ve ağır kalkanlar kuşanmışlardır (Resim 2.1). Roma’da, bu tür donanımları alacak paraları olan vatandaşlara classis, yani sınıf denmiş, alacak parası olmayan ve zırhsız hafif piyade olanlara ise infra classem, yani sınıfın altı, denmiştir (Resim 2.2).23 Bu sebeple Roma’nın bu döneminde, temelde iki tür piyade kuvvetinin var olduğu anlaşılmıştır.
Romalı tarihçi Titus Livius’a göre, Romulus (mitlere göre hakimiyet tarihi M.Ö. 753-717), Roma’nın üç ana kabilesi olan Ramnes, Tities ve Luceres arasından seçerek, onar tane centuriae (100 askerden oluşan askeri birlik) birliği kurmuştur.24 (Geleneksel olarak “kabile, boy, klan” olarak çevrilebilen Latince kelime tribusun, Roma yöneticilerinin idari amaçlarla halkı bölümlere ayırmasından dolayı, daha çok “seçim bölgesi, belli bölgedeki seçmenler” anlamına geldiği söylenebilir. Romalılar, etnik gruplar olarak kabileleri belirtirken, gentes veya nationes kelimelerini kullanmışlardır.) Ancak, bu centuriaelerin kuruluş tarihi hatalıdır. Tarihi araştırmalara göre, bu birliklerin kuruluş tarihi çok daha sonralara, muhtemelen M.Ö. 600 ile 500 arasındaki krallık döneminin sonlarına tarihlenmektedir.25
Tarihçi P. Fraccaro’nun, “Servianus Centuriae Organizasyonu’nu” incelemesine göre, başlangıçta otuz olan centuriae birliği sayısı, M.Ö. 550 civarında altmışa çıkarılmıştır. Fraccaro’ya göre Servianus Ordusu, 6000 hoplitesin oluşturduğu tek legion, 2400 velites (zırhsız hafif piyade) ve 600 süvariden oluşmaktaydı.26 Yakın zamana kadar Fraccaro’nun görüşü fazla kabul görmemekteydi. Çünkü tarihçi Alfoldi’ye göre, erken dönemlerdeki küçük Roma şehir devleti, böyle güçlü bir orduyu destekleyecek kaynaklara sahip olmamıştır.27 Ancak yakın zamanda yapılan çalışma ile, bu dönemde Roma’nın nüfusunun yaklaşık 35 000 kişi olduğu bilindiğine göre, 9 000 kişilik bir ordu fikri akla yatkın görünmektedir. Bu sebeple modern antik Roma tarihçileri, Fraccaro’nun görüşünü genel olarak desteklemeye başlamışlardır.28 Bu görüşe göre, Servianus askeri yönetmeliğinde, Roma halkı üç sınıfa bölünmüştür. Patriciler süvari, araziye sahip köylüler (classis olarak bilinenler) hoplites, diğerleri (infra classem olarak bilinenler) ise hafif piyade olan veliteslerdir.29
-
Süvari birlikleri
Geleneksel bilgiye göre Romulus, kendi kişisel korumaları olarak, her kabileden 100 süvarinin istihdam edildiği, 300 kişilik Celeres (“Hızlı Bölük”) birliğini kurmuştur. Yine geleneksel bilgiye göre bu birlik, kral Tarquinius Priscus (Geleneksel hükümdarlık tarihi M.Ö. 616-578) döneminde 600 kişiye çıkarılmıştır.30 Cumhuriyetin ilk dönemlerinde Roma ordusu bünyesinde, her birinde 300 süvari olan iki legion bulunduğuna göre, Krallık döneminde, süvari birliğinin 600 kişiye çıkarılması muhtemeldir.31 Ancak Livius’a göre, kral Servius Tullius, on iki tane daha equites den oluşan centuriae birliği kurarak, süvari birliğini boyut olarak üç katına çıkarmıştır.32 Bu açıklamaya göre, süvarilerin sayısı 1 800 kişiden oluşmaktadır. Ağır piyade birliğinin sadece 6 000 kişiden oluştuğu düşünülürse, süvari birliğinin orantısız bir şekilde kalabalık olduğu anlaşılır. Bu sebeple açıklama, muhtemelen tarihi yanlışlık barındırmaktadır. Bunun yerine, yeni kurulan ek 12 centuriae, çok daha sonraları, muhtemelen M.Ö. 400 civarında kurulmuştur. Fakat bu birlikler, pleblerin üst sınıflara yükselmelerinin onaylanmasının bir yansıması olarak, askeriden ziyade politiktir.33
Krallık döneminde ise süvarilerin sadece patricilerden seçildikleri konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. Başta Mommsen olmak üzere çoğu araştırmacı, süvarilerin sadece patricilerden oluştukları görüşüne katılmaktadır. Fakat Cornell’e göre, bu konudaki kanıtlar çok yetersizdir.34 Eğer krallık döneminde, süvariler sadece patricilerden istihdam edilmekte ise, monarşiye karşı yapılan ihtilalde, muhtemelen çok önemli bir rol oynamışlardır. Alfrodi’ye göre ise ihtilal, bizzat Celeres (hızlı bölük) tarafından çıkarılmıştır.35
Fraccaro’nun görüşüne göre, M.Ö. 500 civarında, Roma monarşisi yıkılıp, yerine iki praetores yönetime seçilince, krallık legionu, her biri 3 000 hoplitesden oluşan iki birliğe (her bir praetor için) bölünmüştür. Toplamda 4 500 askerlik tek bir legion etmesi için, velites ve süvari birliği de ikiye bölünmüştü (her bir praetor için 1 200 velites ve 300 süvari).36 Bu düzenlenme, M.Ö. 91-88 arasındaki Sosyal Savaşlar’ın bitimine kadar, normal bir Cumhuriyet legionunun standart asker sayısı olarak kalmıştır. Fakat, Livius’un eserinde belirttiğine göre, Marcus Furius Camillus dönemindeki (M.Ö. 4. yüzyılın başları) bir legion, sadece 3 000 piyade ve 300 süvariden oluşmaktaydı.37 Yine Livius’a göre, M.Ö. 400 civarında önemli reformlar yapılmıştır. Bunlardan biri, askeri görev yapan piyade ve süvarilere maaş bağlanmasıdır. Bu düzenlemeye göre, piyadeye günlük 1/3, süvariye ise 1 drachma ödenmeye başlanmıştır. Bu rakamlar, dönemine göre çok mütevazi de olsa, bir piyadenin, tayın, giyim ve zırh ile silah haricindeki diğer gerekli eşyaları alabilmesini sağlamıştır.38
M.Ö. 493’te, yönetimi yeni değişmiş olan Roma Cumhuriyeti’nin, kendisinin de etnik olarak ait hissettiği, Eski Latium’un, Latin şehir devletleri ile yapmış olduğu anlaşma, askeri değişimlerin de tohumunu atmıştır. Foedus Cassianum (Cassius Anlaşması) denen bu anlaşma, karşılıklı saldırmazlık ve imzalayan taraflardan herhangi biri, dışarıdan saldırıya uğradığında, hep birlikte savunma durumuna geçilmesi maddelerini içermiştir. Buna ek olarak, başka bir devlete savaş açıldığında, ortak bir şekilde hareket edileceği de kabul edilmiş görünmektedir. Bu madde altında, Romalıların, elde edilen ganimetleri diğer Latinler ile aynı oranda paylaşmaları ve yapılan seferlere de aynı sayıda birlik sağlamalarında anlaşılmıştır. İttifağın stratejisi, senelik olarak yapılan toplantı ile belirlenmiş, ortak kuvvetlerin komutası ise alınan kararlara göre Roma ve diğer Latin devletleri arasında değiş tokuş edilmiştir.39 Anlaşma, M.Ö. 358’e kadar geçerliliğini korumuş ve bu süre zarfında Roma’nın askeri potansiyeli, 18 000 asker ile, o dönemdeki en güçlü İtalyan ordusu olmuştur. Bu tarihten sonraki 50 yıllık süreç içerisinde, Roma’nın ordu yapısında belli başı değişiklikler yaşanmıştır. Araştırmacılar genellikle, erken dönem Roma ordusunun, “manipular” tipte (Polybian Ordusu da denmektedir.) bir orduya dönüşmesinin, Samnite Savaşları döneminde (Savaşların bitişi M.Ö. 290’ı bulmaktadır.), yani Roma’nın Cumhuriyet Dönemi’nin ortalarında olduğunu kabul etmektedirler.40
1.5 Krallık ve Cumhuriyetin Erken Dönemleri’ndeki
Ordu Donanımları
Erken Dönem Roma Ordusu’nun, temelde Etrüskler veya Greklerden etkilendiği kabul edildiğinde, Romalı piyadelerin genellikle zırhlı hopliteslerden oluştuğu, araştırmacılar tarafından kabul edilmiştir. Hopliteler, muhtemelen tunçtan miğferler, göğüs zırhları ve dizlikler kuşanmışlardır . Kalkan olarak ise, yuvarlak deriden veya büyük, yuvarlak ve tunç kaplanmış tahtadan kalkanlar taşımışlardır. Silah olarak ise tunç başlı mızrak, kısa kılıç ve kamalar kullanmışlardır.
Erken Roma Cumhuriyeti Dönemi hakkında, günümüze gelebilen en önemli eser olan, Grek tarihçi Polybius’un yazdığı Histories’e göre (Yaklaşık M.Ö. 140 civarında yazılmıştır.), Roma süvarisi, zırhsız olarak sadece tünik giymekte ve hafif mızraklar ile silahlanmaktaydı. Domuz derisiyle kaplanan kalkanları ise düşük kalitedendi ve bir çatışma anında, kolayca hasar görmekteydi.42 Bu bakımdan Roma Ordusunda, daha erken dönemlerden itibaren piyade, en önemli rolü oynamış ve vurucu gücü oluşturmuştur.
1.6 Krallık ve Cumhuriyetin Erken Dönemleri’ndeki
Ordu Taktiği
Görünüşe göre erken dönem Roma piyadesi, genellikle Grek stili olan Hopliteslerden oluşmaktaydı. Hopliteslerin oluşturduğu birliklerin savaş alanlarında kullandığı taktik, phalanx formasyonunda yapılmıştır (Resim 2.5). Hoplitesler bu formasyonda, düzenli sıralar halinde birbirlerine sıkıca kenetlenmişlerdir. Yuvarlak kalkanlarını sağlam bir şekilde vücutlarına yakın olarak tutmuşlardır. Açıkta kalan sağ tarafları ise, yanlarında yer alan yoldaşlarının kalkanı tarafından korunmuştur. Mızraklarını ise, ilk saftan başlamak üzere kalkanlarının üzerinden ileriye doğru uzatmışlardır. Arka sıralarda bulunan askerler de mızraklarını öndeki yoldaşlarının omuzlarının üstünden ileriye doğru uzatmışlardır. Genellikle ilk iki ve üç sıranın mızrakları bu şekildeyken, arkadaki saflara doğru, mızrakların ucu yukarı bakmıştır. Bu şekilde düzenlenen bir birliğe karşıdan saldırmak çok zor olmuştur.43 Phalanx formasyonu, başarı için sıkı düzenin sağlam tutulmasını gerektirdiğinden, zorlu bir eğitim sürecine ihtiyaç duyulmuştur.44 Goldsworthy’nin belirttiğine göre phalanx düzeni, sadece arazinin düzgün olduğu meydan savaşları için uygun olmuştur.45 Roma’nın bu döneminde en çok uyguladığı küçük çaplı akınlar ve kısa çatışmalar için pratik değildi. Krallık döneminde kurulan ulusal ordu kurumuna rağmen, aristokratik savaş kabileleri (savaş klanları), Cumhuriyetin kurulduğu ilk yüzyılda da önemlerini sürdürmüşlerdir. Örneğin, M.Ö. 479’da Roma arazilerini, komşu Etrüsk şehri Veii’nin akınlarından korumak için, praetorler tarafından yönetilen Fabii klanının savaş birliği görev yapmıştır (Veientineler tarafından pusuya düşürülen bu kabile birliğindeki tüm erkekler, bir kişi haricinde öldürülmüştür.).46 Bu tarz küçük operasyonlarda, daha küçük taktiksel birliklerinin önemi çok daha fazla olmuştur. Bu tarz birlikler, çok sonraları Roma’nın asıl vurucu gücünü oluşturan centuria birliklerinin öncülleri olmuştur. İsminden ima edildiği gibi, Krallık Dönemi’nde, bu birlikler 100 kişiden oluşmuştur.47 Küçük çaplı akınlar ve çatışmalarda hafif piyadeler (velites) ve süvariler de çok önemli rol oynamışlardır.48
Dipnotlar;
1 Dr., Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Eskiçağ Bilim Dalı,
2 Cornell, T., J., (1995). The Beginnings of Rome. New York: Routledge, 96, 103, 203-209.
3 Cornell, a.g.e., (1995), 119-121.4 Cornell, a.g.e., (1995), 245.
5 Cornell, a.g.e., (1995), 141–142.
6 Cornell, a.g.e., (1995), 155.
7 Cornell, a.g.e., (1995), 226-229.
8 Baker, S. (2013). Eski Roma: Bir İmparatorluğun Yükselişi ve Çöküşü. (Çev.E. Duru). İstanbul: Say Yayınları. (Eserin orjinali 2006’da yayımlandı), 30-35.
9 Cornell, a.g.e., (1995), 209-211.
10 Cornell, a.g.e., (1995), 299.
11 Cornell, a.g.e., (1995), 305.
12 Cornell, a.g.e., (1995), 304-309.
13 Cornell, a.g.e., (1995), 320.
14 Livius, T. (1919). Ab Urbe Condita Libri (Trans. A. C. Schlesinger). London: William Heinemann Ltd.; Polybius. (2002). The Histories Of Polybius (Trans. E. S. Shuckburg). Ontario: In Parantheses Publications. 15 Cornell, a.g.e., (1995), 318-322.
16 Eckstein, A. M. (2006). Mediterranean Anarchy, Interstate War and the Rise of Rome. (First Edition). Berkeley and London: University of California Press, 132-133.
17 Baker, a.g.e. (2013), 32-37
18 Livius, a.g.e. (1919), 6. 1.
19 Livius, a.g.e. (1919), 2. 49.
20 Livius, a.g.e. (1919), 2. 21.
21 Cornell, a.g.e., (1995), 311.
22 Cornell, a.g.e., (1995), 312.
23 Goldsworthy, A. (2000). Roman Warfare. (First Edition). London: Cassell & Co., 35.
24 Livius, a.g.e., (1919), 1.15.36.
25 Cornell, a.g.e., (1995), 180-182; Titus Livius’a göre, Servius Tullius (geleneksel saltanat tarihi M.Ö. 578- 536), piyade hizmeti için, Roma halkını, zenginliklerine göre değerlendirerek beş sınıfa ayırmıştır. Bu sayede her bir sınıf, kendi kaynakları ölçüsünde, ne tarz bir donanıma sahip olacağını da anlamıştır. Her bir sınıfın, askerlik hizmeti için belirlenmiş bir sayıda asker istihdam etmesi gerekmiştir (Livius, 1919: 1.43). Livius’un betimlemesine göre, istihdam edilen askerlerin çoğu, en zengin iki sınıftan sağlanmıştır. Fakat bu üst iki sınıf, nüfus olarak en az olan sınıflar olmuştur. Bu sebeple, Livius’un görüşü gerçekdışı görünmektedir. Araştırmacılar, Livius’un bahsettiği centuriaelerin askeri değil, politik bir düzenlenme olduğunda anlaşmaktadırlar. Askeri düzenlemelerin ise çok daha sonraları yapıldığına değinmektedirler (Bu düzenlenlemelerin yapıldığı tarih hakkındaki görüşler çok farklılık göstermektedir. Bu tarihler M.Ö. 400’den M.Ö. 200’lere kadar değişmektedir (Cornell, 1995: 160-190)). Ayrıca Livius’un eserinde bahsettiği, her sınıfa göre düzenlenen donanım standardının doğru olmadığı, yapılan arkeolojik çalışmalarla doğrulanmıştır. Bu arkeolojik kanıtlara göre, istihdam edilen askerlerin çoğu hoplite donanımına sahipti (Cornell, 1995: 185- 190).
26 Fraccaro, P. (1931) La storia dell’antichissimo esercito romano e l’età dell’ordinamento centuriato. In Istituto di studi romani. Atti del II Congresso nazionale di studi romani, Rome, 91-97.
27 Cornell, a.g.e., (1995), 209.
28 Cornell, a.g.e., (1995), 204-207.
29 Goldsworthy, a.g.e., (2000), 35.
30 Livius, a.g.e., (1919), 1.36.
31 Polybius, a.g.e. (2002), 1.20.
32 Livius, 1.43.
33 Cornell, a.g.e., (1995), 193.
34 Cornell, a.g.e., (1995), 250.
35 Cornell, a.g.e., (1995), 238, 446.
36 Fraccaro, a.g.e., (1931), 91-97.
37 Livius, a.g.e., (1919), 2.10.
38 Livius, a.g.e., (1919), 2.8.
39 Dionysius. (1937). Roman Antiquities. (Trans. B. Thayer). London: Harvard University Press, 1.12.
40 Salmon, E. T. (1967). Samnium and the Samnites. (First Edition). Cambridge: Cambridge University Press, 207; Cornell, a.g.e., (1995), 347; Oakley, S. P. (1998). A Commentary on Livy Books VI–X. (Second Edition). Oxford: Oxford University Press, 285.
41 Goldsworthy, A. K. (2003). The Complete Roman Army. (First Edition). New York: Thames&Hudson, 36.
42 Polybius, a.g.e., (2002), 1.19.
43 Karakoç, E. (2014). Pers ve Greklerde Ordu. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 84.
44 Goldsworthy, a.g.e., (2000), 34.
45 Goldsworthy, a.g.e., (2000), 38.
46 Livius, a.g.e., (1919), 2.49.4.
47 Goldsworthy, a.g.e., (2000), 35.
48 Cornell, a.g.e., (1995), 190.
Kaynaklar:
- Baker, S. (2013). Eski Roma: Bir İmparatorluğun Yükselişi ve Çöküşü. (Çev.E. Duru). İstanbul: Say Yayınları. (Eserin orjinali 2006’da yayımlandı).
- Cornell, T., J., (1995). The Beginnings of Rome. New York:
- (1937). Roman Antiquities (Trans. B. Thayer). London: Harvard University Press.
- Eckstein, A. M. (2006). Mediterranean Anarchy, Interstate War and the Rise of Rome. (First Edition). Berkeley and London: University of California
- Fraccaro, P. (1931) La storia dell’antichissimo esercito romano e l’età dell’ordinamento centuriato. In Istituto di studi romani. Atti del II Congresso nazionale di studi romani,
- Goldsworthy, A. (2000). Roman Warfare. (First Edition). London: Cassell &
- Goldsworthy, A. K. (2003). The Complete Roman Army (First Edition). New York: Thames&Hudson.
- Livius, T. (1919). Ab Urbe Condita Libri (Trans. A. C. Schlesinger). London: William Heinemann
- Oakley, S. P. (1998). A Commentary on Livy Books VI–X (Second Edition). Oxford: Oxford University
- (2002). The Histories Of Polybius. (Trans. E. S. Shuckburg). Ontario: In Parantheses Publications.
- Salmon, E. T. (1967). Samnium and the Samnites (First Edition). Cambridge: Cambridge University
Yorum gönder